Uzaktakinin Derdi İçin de Önce Aile

Abone Ol

Sorumlulukların öncelik sıralamasıyla ilgili Üstadın iç içe dairelerle yaptığı izah malumdur. ‘En cazip en çekici olanı, en dış dairedir’ derken en büyük vazifenin de en yakın dairede bulunduğunu söyler. Dünya Müslümanlarının haline üzüntüsünden birkaç kaşık çorbayı bile içmekte zorlandığı bilinen Bediüzzaman, elbette ehl-i kıblenin dertleri için yakınlık uzaklık kıyası yapmıyor. Ancak mekanla ve zamanla sınırlanan insanın yaratılışından kaynaklı en basit mecburiyetten yani “yakından uzağa” ilkesinden bahsediyor.

Zaten uzaktakinin yarasını sarmaya çalışanlar da yakınındaki acının anlamını bulan kimseler değil midir? O yüzden mesela, Amerikan zulmü altındaki en zor dönemlerinde, yiyecek ekmekleri olmayan Afganların, Filistin’e yardım için nasıl para toplayıp gönderdiklerini izlemişizdir. Yine kendileri İngiliz işgalini yaşarken Hindistan Müslümanlarının, Anadolu için gösterdikleri çabalar, gönderdikleri yardımlar öyle kolay unutulacak cinsten değildir. Misalleri çoğaltabiliriz.

En büyük savaş, en büyük yıkım, en büyük kayıp, en büyük yenilgi, en büyük acizlik, en büyük çile, en büyük dram burada. En yakında, burnumuzun dibinde.

Bu, dumansız alev kimyasal değil, sosyal soykırım, bu, sessiz yok oluş.

Öyle böyle değil memleket yangın yeri. El yakan fiyatlardan söz etmiyoruz. Ya da hâlâ Beyazıt Meydanındaki İstanbul Üniversitesinin simge fotoğrafını paylaşırken orijinalindeki Fetih Ayetlerini silen CHP zihniyetinin sıkıntısını da kaale aldığımızdan değil. Her kişiye ve her kesime göre değişen meseleler ayrı ancak herkesi içine alan ortak bir kriz var.

Tutuşan aile beyler aile!

İkide bir bunu dile getirmek felaket tellallığı ise şahı biz olalım. Mübalağa yapıyorsunuz, büyütüyorsunuz, şişiriyorsunuz, ürkütüyorsunuz diyorlarsa abartının piri biz olalım. Ne gerek var şimdi bunları gündem etmeye, kim ne yaparsa yapsın, her koyun kendi bacağından asılır deniyorsa lüzumsuzluğun davulunu da biz çalmış olalım. Kim ne derse desin yeter ki şu yangını söndürecek bir yol bulalım.

Aile ışığının sönmesi, öyle uzak değil yakın geleceğin karanlıkta kalması demek diye bas bas bağırmaya devam. Ailenin kuruması, şu kıtanın filan değil, kendi coğrafyamızın çölleşmesidir demeye devam. Ailenin sarsılması filan şiddetteki depreme benzemez, dağılan yuvaları kentsel dönüşümle hasar tespitiyle kurtaramazsınız diye uyarmaya devam.

Aile felç, aile ağır yaralı, aile kayıp, aile pusulasını yitirmiş, aile kuyuda. Senin şikâyetin, benim ihtiyacım, onun talebi, şunun problemi her neyse yine uğraşalım, koşalım ancak bağlamın çözüldüğü bir yerde, bağ senin olsa ne lam benim olsa ne!

Aile kurmanın ateş pahası olduğu bir devirde haydi buyurun teselli edin gençleri.

Aileyi korumak yerine en ufak bir bahanede kocasını evden uzaklaştırma hakkı verilen kadınlarla haydi harlayın ocakları da sönmesin!

Sadece yeni evlenenlerin değil, yaşını başını almış çiftlerin eften püften sebeplerle cayır cayır boşandığı bir yalnızlık ikliminde haydi yağdırın yağmurları da tarla kurumasın!

Çocuk yapmayı bir eziyet, bir zahmet, bir estetik kaybı gören naylon anlayışı haydi örtün umut ektiğiniz seranıza da verim bekleyin!

Aileyi kemiren virüs ahlâkî başıboşluktan besleniyor. Buna karşı topyekûn bir seferberlik kararı şart.

Dili öğüt tutan herkese sefer görev emri çıkarılmalı. Sadece caminin değil, okulun, tezgâhın, çarşının, sokağın ve medyanın her tarafı sürekli duayı, sabrı, sadakati, iffeti nasihat etmeli, affı, hoşgörüyü, tevazuyu, merhameti, ahde vefayı, şükrü, kanaati, cömertliği, fedakarlığı, öfkeyi yutmayı, dilini tutmayı, helallik istemeyi, emaneti gözetmeyi, hakka girmemeyi öğütlemeli. Zulümden, haramdan, kibirden, edepsizlikten, kötü çevreden, bencillikten, açgözlülükten, hürmetsizlikten, sorumsuzluktan, tembellikten, ümitsizlikten, gıybetten dedikodudan, yalandan, itaatsizlikten sakındırmalı.

Sistem, Laik Kemalist olduktan sonra bunların bir karşılığı var mı tartışmasını geçtik. Yahut güya bu sene “aile yılı” ilan edildi ya, uçaklarda ailelere yapılan(?) minicik indirimle ve aile ile yetkili kurumların çaresizlik içeren açıklamalarıyla bu görev eda edilmiş o yüzden kendimiz yazıp kendimiz okuyoruz muhabbetini de geçtik. Vebal kalmasın üzerimizde.

Aileyi kurutan zehir, eğitim sistemindeki maneviyat noksanlığından kaynaklanıyor. Yaygaracı zındıkların gürültülerinden korkarak gelinen nokta burası. Öyle sadece imam hatip okullarıyla değil, haftada bir iki dersle değil, matematik, fizik bile inanç temelinde verilmeli. Yapılan güzel şeyler var. Fakat gelinen noktanın artık vasat iyiliklere tahammülü yok. Çok ötesi gerekli.

Ve dinle beraber gelenek, kültür, medeniyet bunların da acilen itibarı artırılmalı.

Aileyi kurtarmak için rejim mi, sistem mi, her neyse toptan değişmesi gerekiyorsa değişmeli. Bu işin şakası yok.

Kimseye aldırmadan, umursamadan.

Duyan var mı ki?