Güncel

Ülke toprakları sular altında kalırsa ne olur? Devletlik biter mi?

Deniz seviyelerinin yükselmesiyle karşı karşıya kalan ülkelerin, kara topraklarını kaybetseler bile siyasi olarak varlıklarını sürdürebilmeleri gerektiği uluslararası hukuk uzmanları tarafından vurgulandı.

Abone Ol

Guardian'a göre sonuçlar, Uluslararası Hukuk Komisyonu (ILC) tarafından uzun süredir beklenen bir raporda yer aldı. Raporda, iklim değişikliği nedeniyle deniz seviyeleri yükselirse, mevcut uluslararası hukuk kapsamında devlet statüsü ve kaynaklara erişim konuları detaylı şekilde incelendi.

İklim bilimcilerin en kötü senaryolarına göre 2100 yılına kadar ortalama deniz seviyesi 90 cm’ye kadar yükselebilir. Son araştırmalar bu seviyelerin bile aşılabileceğini gösteriyor. Bu durum, özellikle küçük ada devletleri için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Ancak doğrudan kara kaybının yanı sıra, deniz suyu taşkınları, içme suyunun tuzlanması ve tarım arazilerinin kullanılmaz hale gelmesi gibi etkiler de söz konusu.

Hukuk uzmanları, devlet uygulamaları ve akademik görüşleri analiz ettikten sonra, karasal sınırların kaybolsa bile ülkelerin deniz yetki alanlarını koruyabileceğini ifade etti. Bu deniz sınırları; balıkçılık, maden kaynakları ve deniz trafiği hakları gibi önemli kazanımları içeriyor.

Raporda ayrıca, devlet statüsünün korunmasının vatandaşlık haklarının kaybedilmemesi ve uluslararası barış ile istikrarın sağlanması açısından hayati öneme sahip olduğu belirtildi.

Nice’te düzenlenen BM Okyanuslar Konferansı’nda konuşan ILC üyesi uluslararası hukukçu Penelope Ridings, bu çalışmanın çıkış noktasının, iklim krizinden en az sorumlu olan en savunmasız ülkelerin en büyük zararı görme olasılığı olduğu yönündeki “derin adaletsizlik duygusu” olduğunu söyledi. Araştırmalar, deniz seviyesi yükselmesinin üçte birinin, 122 büyük fosil yakıt ve çimento üreticisinin emisyonlarına kadar izlenebildiğini ortaya koyuyor.

Bu durumdan en fazla endişe duyan ülkelerden biri olan Pasifik ülkesi Tuvalu, deniz seviyesinin adalarında zaten yılda ortalama 4.8 mm yükseldiğini, gelecekte bu artışın hızlanacağını belirtiyor.

Avustralya, 2023’te Tuvalu’nun deniz sınırlarının kalıcılığını tanıyan ilk ülke oldu. Bu kapsamda, yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma imzalayarak, iklim kaynaklı afetlere müdahale etme ve vatandaşlara özel vize sağlama sözü verdi. Şimdiden vatandaşların yaklaşık üçte biri bu vize için başvurdu. Letonya da benzer bir tanıma taahhüdü verdi.

Tuvalu Başbakanı Feleti Teo, ülkesinin halkının mümkün olduğunca kendi topraklarında kalmakta kararlı olduğunu ifade etti. Hükümet, kıyı bölgelerini korumak için 40 milyon dolarlık bir adaptasyon projesinin ilk aşamasını tamamladı. Bu proje kapsamında, beton setler inşa edildi ve kıyıya kum taşınarak yeni alanlar oluşturuldu.

Teo, bu projeyi finanse etmenin zor olduğunu, Green Climate Fund’dan fon bulmanın yıllar sürdüğünü belirterek, “Bu toprağın Tanrı tarafından bize verildiğine inanıyoruz ve burada kalmak istiyoruz. Bu yüzden bize daha fazla zaman tanıyacak şekilde iklim finansmanının artırılmasını bekliyoruz” dedi.

Ridings, artık bu raporun hayata geçirilmesinin devletlere düştüğünü söyledi. New York Üniversitesi’nde uluslararası çevre hukuku profesörü olan Bryce Rudyk, ILC’nin, geleneksel olarak sesi duyulmayan küçük devletlerin bu süreçte dikkate alınmasından memnuniyet duyduklarını belirtti.

Aosis (Küçük Ada Devletleri İttifakı) ve Pasifik Adaları Forumu, son yıllarda devlet statülerinin ve egemenliklerinin, hatta BM üyeliklerinin deniz seviyesi ne kadar yükselirse yükselsin korunacağını ilan ettiler.

Aosis, bu pozisyonun uluslararası mahkemelerce de tanınması amacıyla Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu. Mahkemenin önümüzdeki aylarda bu konuda bağlayıcı olmayan ancak etkili bir danışma görüşü yayımlaması bekleniyor.