Üç Ayları Paşa Gibi Karşılamak

Abone Ol

Her mekânın insana yüklediği hususi bir duygu davranış farkındalığı vardır ya. Mesela resmi bir kurumda bulunmanın insanı sevk ettiği ciddiyet gibi. Veya bir camiye, mescide girmişseniz, mabedin beklediği saygıya dikkat etmek gibi. Aynı şekilde bazı zamanların da kendine ait kuralları vardır ve alakası nispetinde illa ki her insana bir sorumluluk yükler. Bir ortama çok kıymetli biri girdiği zaman, oradakilerin gösterdiği refleks gibi. Yahut ezan okunduğu zaman müslümanların, rutinlerindeki aşırılıklara ara vermesi gibi. Birinin hissettiği büyük acıya şahit olduğu zaman üzüntüsü hakkında empati yapma çabası gibi. Ya da sevincine iştirak ettiği kimse ile beraber sevinmesi gibi.

1914 yılının 14-22 Aralık tarihleri arası, bu coğrafyanın zamanını tabiri caizse tuz buz etmiş en ağı acılarından birine şahit olduğu vakitlerdendi. 60 bini donarak 78 bin asker, Allahüekber dağlarında Hakka yürümüştü.

Yirmi sene önce dönemin 3. Ordu Komutanı olan orgeneral rütbesindeki paşa, bir iki ay öncesinden Sarıkamış’taki alay komutanına 14-22 Aralık anmasının yıl dönümünde oraya geleceğini bildiriyor. İlginç yanı, paşanın gelip alayda namaz kılacağı bilgisi de ulaşınca, müthiş bir hazırlık başlıyor. Cuma namazı dışında açılmayan ve oldukça bakımsız küçük mescit, derhal büyütülüyor, halısından, lavabosuna, mihrabından minberine baştan ayağı yenileniyor. Hatta komutan geldiğinde mescidin boş olmasın diye askerlerin de mescidi doldurması üzerine çalışılıyor.

Paşa geliyor, namazı kıldıktan sonra, cübbe, sarık, seccade gibi hediyeleri mescide bıraktıktan sonra çok alışık olunmadığı halde, oradaki komutanına emrediyor: “Bu mescid, 24 saat açık olacak, sürekli sıcak olacak, suyu da hep sıcak olacak. Burada ibadetini yapan, dinlenen askere karışılmayacak..”

Bu hadiseden iki ay sonra oraya gittiğimizde mescidin o güzel haline şaşırınca, askerin biri bu yaşananları anlattığında şaşırmamak mümkün değildi.

Üç aylardan Receb-i Şerif ve Şabân-ı Muazzama adeta her gün anons ediyor:

“Öyle paşa filan değil bin aydan daha hayırlı ve on bir ayın sultanı geliyor. Mescidinizde namaz kılmaya geliyor. Kuran okumaya geliyor. Seni yanında görmek için geliyor. Affettirmek, rütbe vermek için geliyor. Yitirdiğini buldurmak, dağınıklığını toparlamak için geliyor. Akordunu düzeltmek, ayarlarını güncellemek için geliyor. Seni listesine kaydedip Reyyan Kapısından cennete çağırmak için geliyor. Aman ha hazırlıksız bulmasın. Aman ha onu umursamaz görmesin seni. Aman ha ona, senin adını çizeceği bir hata yapmayasın.”

Hazırlık deyince akla ilk gelen temizlik, düzen ve süsleme gelir. İçte, Kur’an’a yakışmayan ne varsa hepsinin temizliğine hız vermeli. Verilecek iftarlar için hazırlık bile bu iki ayda planlanmalı.

Ve on bir ayın sultanı gittiğinde raporunda şunlardan birini veya bir kaçını yazmalı:

Personelimiz, bir siyer kitabını bitirmiş.

Bir ya da birkaç defa birilerine iftar sahur yedirmiş. Yahut gıda ulaştırmış.

Fitresini, zekatını, infakını güzel bir şekilde vermiş.

Kur’an okumasındaki eksikleri tamamladığı gibi birkaç hatim yapmış dinlemiş, mukabelelere katılmış.

Kur’anın manasına da zaman ayırmış, bir tefsir ya da meal bitirmiş.

Nafile namazlarını artırmış, teravihleri aksatmamış.

Akrabasını gözetmiş, mazlumlar için çabalamış, yoksulları sevindirmiş.

Duasına, zikrine, tevbe istiğfarına, salavatına, tefekkürüne, tesbihine, tehliline, hamdine ziyade ile kalite katmış.

Hoş gelmiş safa getirmiş. Mübarek olsun.