ÜÇ AYLAR VE KANDİLLER

Abone Ol

Konuyu bir kaç madde üzerinden anlamaya çalışacağız;

1-Üç aylar ve kandilleri hüküm üzerinden mi, yoksa hikmet üzerinden mi okumalıyız?

Önce, Kur’an ve sünnette hüküm veya hikmet diye iki çeşit bir okuma var mı?

Mesela, Kehf suresinde Hızır- Musa kıssasında, Hızır(as)’ın sağlam gemiyi delmesi ve çocuğu öldürmesi ile, Yusuf’un kardeşi Bünyaminin yüküne hazine maşrabasını koyması, eğer hüküm üzerinden okunsa Hızır katil ve Yusuf müfteri olur. Halbuki her iki olay Yüce Allah’ın emriyle (Yusuf/76. Kehf/82) olmuştur. Böyle olunca, biz bu olayları hüküm üzerinden okumayız. Kur’an hikmet üzerinden bu anlatımlara “Ahsenü’l Kasas” buyurmuştur.

2-Kainattaki tedriciliğin bir sünnetullah olma hadisesidir.

Senede dört mevsim ve ondaki farklılık, günde beş vakit namazın aralıklarla kılınması gibi, üç aylar ve onlardaki kandilleri de bu bağlamda okumamız lazım. Beş vakit namazın hükmen farz olması ayrı bir şeydir. Gün içinde namazların zamana ayrılma hikmeti ayrıdır. Dini vecibelerin zamana yayılmasını bu hikmetler üzerinden doğru tanımlarken üç aylar ve onlardaki kandiller için de nasihat ve hatırlatma bakımından bir okumanın yapılmasının dini açıdan sorun olmadığı kanaatindeyim. İnsanımızın çok meşgul olduğu bir zaman dilimini yaşıyoruz. Aralıklarla toplumun yönünü dünya meşgalesinden alıp dine yönlendirmenin faydalı olduğunu tasavvur ediyorum. İnsanoğluna bu gibi zaman dilimleriyle dini hakikatleri hatırlatmanın dinen çok faydalı ve İslam daveti için bereketli zaman dilimleri olduğunu düşünüyorum. Dinin esaslarından anlaşılmadığı yani, hikmet sınırları içinde kalmak şartıyla kandilleri kutlamanın dinen bir sakıncası olmadığı gibi, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma açısından çok da faydalı olur. Bu hikmetler bağlamında kandiller kutlanabilir.

3-İbadetlerde üç manevi esasın bulunması.

Yüce Allah’a karşı kulluk görevlerimizdeki üç hikmet şunlardır: biri kulluğun kendi şartları içinde sorumluluk bilinciyle eda edilmesi. İkincisi, kullukta rıza-yı ilahiyeye matuf bir iç alemin kişiyi içerden itici güç olan bir cüz-i irade ve tercihin devreye girmesiyle eda edilmesi. Üçüncüsü de kulluğun belli bir aşk ve heyecan içinde hareket ederek yerine getirilmesi hadisesidir. Yani, ibadetlerde sorumluluk bilinci, rıza-yı ilahi ve heyecan/aşkın olması.

4-Ümmetin yetkin ve etkin noktalarının ümmetin elinden alındığı üzerinden bir okuma.

Müslümanların, İslami ve insani değerlerinin korunduğu alanlar cahili sistemler tarafından gasp edilmiştir. Müslümanların dine davet ve tevhidi tebliğ için toplumların bir arada olduğu ortamları iyi değerlendirmeleri lazım. Bu manada Resul-i Ekrem (sav) panayır panayır, çadır çadır gezerken var olan topluluğa gitmesinin hüküm üzerinden değil de hikmet ve davet açısından değerlendirilmesi gibi.

5-Üç ayların örf ve adetler cihetiyle toplumda oturmuş adetler olarak anlaşılması.

Bu bağlamda Anadolu irfanında geceleyin ayık olmanın alameti olarak yakılan çıra veya lamba manasında “Kandil Geceleri” denilmiştir. Bu manada değerlendirdiğimizde bu gecelere kandil geceleri demenin de dinen kutlanmasının da bir sakıncası olmadığı düşüncesindeyim. İşte üç ayları bizlerin, kulluktaki bu hikmetler üzerinden bakarak kutlamanın dinen çok faydalı olacağı kanaatindeyim.

Kısaca İslami ve insani ilişkilerimiz her zaman önemlidir. Ama bu asırda bu iki ilişkiyi zedeleyen çok sebep vardır. İşte kandil geceleri, sahurlar, iftarlar ve teravihler gibi toplumu kaynaştıran bu ortamları, birer imkan kabul ederek bir araya gelmemiz lazım. Üç aylar ve kandilleri de bu bağlamda değerlendirmemiz lazım. Üç aylar ve kandil gecelerini şer’i hükümlerle değil de hikmetler üzerinden değerlendirmemiz gerekir.