Üç Aylar: Şekilden Öze, Alışkanlıktan Şuura

Abone Ol

İslâm dünyasında her yıl, kalpleri yumuşatan, gönülleri muhasebeye çağıran manevî bir iklim kaplar hayatımızı: Üç aylar… Receb ile başlayan, Şâban’la derinleşen ve Ramazan’la zirveye ulaşan bu zaman dilimi, Müslümanlara yalnızca daha fazla ibadet yapmayı değil; hayatlarını gözden geçirmeyi, yönlerini tashih etmeyi ve imanlarını kuvvetlendirmeyi teklif eder.

Üç ayların dinî kültürde özel bir yere sahip olmasında, bu aylarda yer alan Regâib, Mi‘râc, Berât ve Kadir gecelerinin büyük payı vardır. Her ne kadar hadis âlimleri, özellikle Receb ve Şâban aylarının faziletine dair rivâyetlerin önemli bir kısmının zayıf hatta uydurma olduğunu ifade etseler de, bu durum üç ayların bir arınma ve hazırlık mevsimi olarak değerlendirilmesine engel değildir. Zira İslâm’da yapılan bilinçli amellerin değeri vardır.

Üç aylar denilince ilk akla gelen ibadetlerden biri nâfile oruçtur. Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Şâban ayında diğer aylara oranla daha fazla oruç tuttuğu sahih rivayetlerle sabittir. Ancak Receb ve Şâban aylarının tamamını oruçlu geçirmenin dinî bir zorunluluk veya özel bir sünnet gibi algılanması doğru değildir. Asıl olan, bu aylarda ibadet bilincini artırmak, Ramazan’a rûhen ve bedenen hazırlanabilmektir. Oruç da bu hazırlığın bir parçası olarak, kişiyi zorlamadan ve gösterişten uzak bir şekilde tutulduğunda anlam kazanır.

Üç ayları değerli kılan bir diğer önemli husus, Kur’an ile bağın güçlendirilmesidir. Kur’an, sadece Ramazan ayında değil, her zaman hayatımızın merkezinde olmalıdır. Ancak bu mübarek zaman dilimi, ihmal ettiğimiz tilâveti yeniden başlatmak, anlamaya yönelmek ve Kur’an’ın rehberliğini günlük hayata taşımak için büyük bir fırsattır.

Zikir ve dua ise bu manevî iklimin ruhudur. Özellikle bugün, dualarımızın ufku daha geniş olmalıdır. Yalnız kendimiz için değil; ümmet için, zulüm altındaki Gazze için, geleceğimiz olan gençlerimiz ve evlatlarımızın hidayeti için, bozulan ahlâkın, yaralanan toplumsal yapının ıslahı için ellerimizi semaya açmalıyız. Dua, çaresizliğin değil; imanın ve teslimiyetin en güçlü ifadesidir.

Üç aylar bize şunu hatırlatır: Dinin özü, şekillerden ibaret değildir. Asıl mesele, kalbin dirilmesi, niyetin sahih olması ve ibadetin hayata yansımasıdır. Eğer üç aylar, bizi daha merhametli, daha adaletli, daha sorumlu bireyler haline getirmiyorsa; sadece takvimde geçen günlerden ibaret kalır.

Bu yüzden gelin, üç ayları bir alışkanlık değil, bir farkındalık; bir ritüel değil, bir yenilenme çağrısı olarak değerlendirelim. Ramazan’a daha temiz bir kalp, daha bilinçli bir iman ve daha diri bir sorumluluk duygusuyla ulaşmayı Rabbimizden niyaz edelim.

Allah’ım…
Kalplerimizi karartan gafleti, ruhlarımızı ağırlaştıran günahı ve bizi Sen’den uzaklaştıran her bağı bizden uzak eyle. Üç ayların bereketiyle kalplerimizi dirilt, imanımızı tazele, niyetlerimizi hâlis kıl.

Ya Rabbi!
Bizi şekle takılıp özü unutanlardan değil; ibadetle ahlâkı, dua ile sorumluluğu birleştiren kullarından eyle. Dilimizde zikrin, kalbimizde huşûnun, hayatımızda istikametin daim olmasını nasip et.

Allah’ım…
Mazlumların feryadını arşa yükselten Sen’sin. Gazze’de, Doğu Türkistan’da, dünyanın dört bir yanında zulüm altında inleyen kardeşlerimize nusretini gönder. Onları yalnız bırakma, zalimlerin zulmünü kendi başlarına geçir, mazlumlara sabır ve izzet ihsan eyle.

Ya Rabbi!
Evlatlarımızı ve gençlerimizi imanla, ahlâkla ve hikmetle donat. Kalplerini batılın süsüne kaptırma. Onları Kur’an’la dost, Peygamber ahlâkıyla ahlâklı eyle. Fitnelerin karanlığında yollarını kaybettirme, ayaklarını sırat-ı müstakimde sabit kıl.

Allah’ım…
Toplumumuzu ıslah eyle. Bozulan gönülleri onar, kırılan bağları tamir et. Merhameti yeniden hâkim kıl, adaleti ayakta tut, emaneti ehline verdir. Bizi birbirimize düşüren değil, birbirimize kenetleyen kullarından eyle.

Âmin.