Türkiye Yüzyılında Komxebata Kurd

Abone Ol

14-5 Şubat tarihlerinde Diyarbakır’da “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı, Kürtçesiyle de Komxebata Çareserîya Însanî Ji Bo Meseleya Kurd” adıyla bir çalıştay düzenlendi. Kardeş halkları emperyalist istihbaratların olmayan adaletine mecbur eden muttasıl kanayan asırlık yaranın İslami ve insani çözümü için elini değil, gövdesini taşın altına koyan HÜDA PAR ve camiasını kutlarken Rabbim Veli ve Vekilleri olsun derim!..

Bu yönde çabalayan sair kesim ve çalıştayları da destekler ve kutlarız…

Sonuç bildirgesinde 15 madde olarak özetlenen çözüm odaklı isteklerin birkaçına değineceğiz.

Uzatma dakikaları bile bitmiş ve kaybettikleri bir maçın uzatma dakikalarını oynayan müflis kesimin saptırarak farklı mecralara çektiği konulara bakacağız.

Malum çevrelerin yorum ve yayınlarına baktım. Her başlığı; “Devlete başkaldırı, anayasaya isyan ve sanki birilerini aşağılıyormuş..” gibi anlamışlar. Bu, adil değil!..

*Çalıştayda “Kemalist İdeolojiye” dikkat çekilmesi; Kemalizm’in Mustafa Kemal’in ölümünden sonra görülen lüzum üzere, CHP tasarısı olarak dayatılmış ret, inkâr ve imhacı bir dayatma olmasındandır.

Seküler, İslami, kapitalist, komünist ideolojilerde dahi olmayan; Türkiye’deki bilimsel ve insani olan her kazanımı infazda kullanılan Kemalizm; CHP iktidarına hizmet etmiştir.

HÜDA PAR; Hitlerin infazlarından kaçan Yahudi ve sair azınlıkların mimarı olduğu bu ideolojiyi ifşa etmiştir. İsabet etmiştir.

Şeyh Saidlerden özür dileme; gecikmiş ama zaruri, yerinde bir karardır. Mazlum Kürt Halkı; kurtuluş savaşında beraber yürüdükleri halde sonrasında red inkâr ve infaz edilen haklar gibi bu milli kahramanların, abide şahsiyetlerin şahs-ı maneviyatlarından dilenen resmi özrün, kadim kardeşliğe hizmet edeceğini görebilmiştir.

Çünkü her evde bir Said, Seyyid, Rıza, Halid, Atıf… adı zaten vardır. Bu abidelerin artık affedilmemesi bir ayıptır, cehalettir, zulümdür.. .

Kürt halkı çatışmaların mağdurudur. Çatışmalar, tabi ki Kürt ve Türk evlatlarının canlarına mal olmaktadır. Çatışma alanı da hususen Kürdistan coğrafyası olduğundan en ağır faturayı da bu halk ödüyor.

“Kürdistan’da huzur istiyoruz” ifadesindeki Kürdistan; özellikle tarihin, iz’anın kabul ettiği bir vakıadır. 1926’ya kadar resmen, dolaylı olarak da 1930’lara kadar resmi ağızlar tarafından sıradan bir kavram olan Kürdistan, milattan önceden gelen Roma-Pers tarihi boyunca da Kürt halkına binaen kullanılmış bir tarihi kavramdır. Zagros’tan Toroslara kadar Kürtlerin yaşadığı bir bölgenin de adıdır.

Selçuklu ve Osmanlı; zaten bu Kürt ve Kürdistan kavramlarını kullanarak tekmil Şarkta bütünlüğü sağlamışlardır. Çalıştayda da bu hakikatin tarihi hakkının teslimi yapılmıştır.

Anayasada Kürt halkının kimlik, eğitim ve sair haklarının tıpkı bin yıllık mazide olduğu gibi vurgulanmasını istemek; bilhassa emperyalist istihbaratların nemalandığı bir kontrolsüz alanı kontrol altına almak olarak anlaşılmalıdır.

60 milyonluk koca bir halk ve ait oldukları kadim Kürdistan Coğrafyasını infaza çalışmak hem mümkün değil, hem de her yanlışa giden ecnebi değirmenine su taşıyacaktır.

Hâsılı, Müslüman kesim, yumurta küfesini hep sırtında taşıdı/taşıyor. Dün kurtuluş savaşlarında ağır bedeller beraberce ödendi. Bu bedellere kimisi vefa yerine “güçlüyüm, fırsat bende ve haklıyım..” dese de yanlış yapmıştır.

Yüzyıldır bu yanlışlar ilke olarak kabul edildi ama olmadı! Olmuyor! Belli ki olmayacak!..

O halde geçen zamana yazık; yitirdiğimiz nesillere yazık; heba olan hazineye yazık olmadan!.. Yarım asırdır; “Bitti, son terörist kalana kadar…” dedik yetmedi!.. Haç ve Havra Ehli de fazlasıyla nemalandı.. İşte bu ezberin bozulması için;

Herkesin bildiği ama söyleyemediği, söylese de duyuramadığı hakikati söyleyelim ama imanla, iz’anla, vicdanla!.. Zinhar adaletle!

Êdî em bejin; Kral çıplak! Ayıptır, günahtır, cinayettir!..” Vesselam.