Siyonizm, tarih boyunca dünyada bir ifsat yuvası, kötülük hareketi olarak var olagelmiştir. Dünyanın neresinde insanlığa ait değerlere savaş açmış bir hareket görürseniz arkasında mutlaka Siyonizmin kirli ellerini, sinsi emellerini görürsünüz. Dünyayı fosseptiğe dönüştürme gayretindeki bu hareketin saçtığı kirliliğin Yahudi dünyasına sıçramaması içinse azami bir gayret söz konusu.
Tarihin çöplüğüne atılan sosyalist/komünist zihniyet, Yahudi olan Karl Marks tarafından ortaya atıldı ve yaklaşık altmış yıllık kurulma ve yükselme döneminde milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Bugün de kapsam alanında kalan Çin'in Uygurlara soykırımı bu kirli zihniyetin devamı ne yazık ki…
Milliyetçilik ve bunun ileri aşaması olan faşizm yine Yahudilik dininin temel dinamiklerini oluşturuyor.
Deist ve ateist fikirlerin arkasında yine aynı zihniyet söz konusu.
LGBT gibi sapkın zihniyetlerin mucidi aynı zihniyet.
Bu zihniyetin saldırdığı son değer, toplumu oluşturan temel dinamiklerin başında gelen aile oldu. Zira Siyonizmin son yüzyılda birincil amacı dünyada dinsiz bir Hristiyanlık âlemi oluşturmaktı ve bunda da büyük oranda başarı sağlandı. Kilisesiz, ibadetsiz bir Hristiyanlık dünyası meydana gel(tiril)di. Dinsizleştirilen veya dinle olan bağı koparılan bu topluluğa hükmetmenin yegâne yolu, topluluğu topluluk olmaktan çıkarıp yalnızlaştırmak ve böylelikle Siyonist emellerinin gerçekleşmesi için alan açmaktı. Yalnızlaştırma emelini “özgür birey, birey olma” albenisi yüksek laflarla cazip hâle getirildi. Zaten öteden beri Siyonizmin emellerini gerçekleştirmek için kullandığı en etkili silah reklam ve pazarlamadır. Beyinleri iğdiş edilmiş kitleyi reklamla manipüle etmek fazla zor olmasa gerek.
Ahlaksızlığı “özgürlük”, dini “yobazlık”, kültürü “gerilik”, yalnızlaştırmayı “birey olma”, sapkınlığı “tercih” olarak pazarladı ve pazarlamaya devam etmekte. Pazar bulmakta zorlandığı zaman taşeron kullanmayı ihmal etmeyen kirli zihniyet, son birkaç yıldır ülkemizde de aileyi yok etmek için her türlü çabayı gösteriyor.
Yıllarca insanlığın geçmişini ilkel komünal bir garabete bağlayan, eşref-i mahlûkat olarak yaratılmış olan insanı kendi esfel-i safilin derekelerine indirmeye çalışan karanlık ve kirli zihniyetin bir sözcüsünün “Aile, kapitalizmin mikro ölçekteki ihtiyaçlarını karşılayan bir kurumdur” diye bir açıklama yapması akıllara yine Siyonizmin bölgesel çabalarını getirdi. "Aile sanki evrensel bir şeymiş, tarihte hep böyle bir aile varmış gibi tartışmalar yapılıyor, bu hatalı. Kapitalizmin kendi ihtiyaçları için bir aile formu var. Ailenin ihtiyaçları denilen şey aslında erkeklerin ihtiyaçları. Kadınlar ev içinde, karşılıksız bir şekilde hizmetleri görecek. Eşlerin, çocukların, yaşlı bakımı olacak; üstelik bunlar karşılıksız olacak, bir de kadınlar şikâyet bile etmeyecek. Kadın cinayetlerine bakarsak, hepsi hane içinde. Kadınlar birinci derece kişiler tarafından şiddete maruz bırakılıyor, katlediliyor. Bunlar yaşanmasına rağmen, aile kurumunun ideolojik formasyonların da olduğu gerçeğinin üstü kapatılmak isteniyor. O yüzden kutsal aile denilerek ailenin yüceltilmesi politikasının olduğu her yerde mutlaka kadın bedeninin, kadın emeğinin, kadın kimliğinin sömürüldüğü, ezilmesi vardır.''
Laf ola, beri gele…
Bu sözleri anlamadan alkışlayacak kitlenin varlığı, çabanın nerelere vardığının açık bir göstergesi.
Aileyi yok sayan ya da ailenin yok olması için çaba gösteren bu zihniyetin amacı kadını özgürleştirmek değil kimliğinden ve kişiliğinden ederek köprü altlarında sefalete mahkûm edip ona daha kolay hâkim olmak, içki masalarında meze olmasına yol açmak, bar ve pavyon köşelerinde kimliksiz ve kişiliksiz bir hayat sürmesine yol açmaktır.
Ayaklarının altında Cennet olan kadına hayatı cehenneme çevirmektir.
Elhasıl Siyonizm; kirli bir fosseptik çukuru, taşeronları da o fosseptiğe açılan bir vana görevi görmekte. Bize düşen görev, vanaları kapatmaktır.