Taviz Değil Düşmana Acı Veren Gazze

Abone Ol

İsmail Heniye’nin şehadetinden bir buçuk ay sonra sonra oğlu Abdüsselam Heniye, daha önce Trump’ın damadı Jared Kushner’in babasına yaptığı tekliften bahsetmişti. Oğlunun bahsettiğine göre Şehid Heniye’ye Trump’ın birinci döneminde çokça telaffuz edilen Yüzyılın Anlaşması’nın bir parçası olarak Batı Şeria’dan ayrı, Gazze’de bağımsız bir devlet kurulması, Gazze’ye milyarlarca dolarlık yatırım yapılması ve Hamas’ın bunlar karşılığında silahsızlandırılması önerilmiş.

Ve sözlerine şunları da eklemişti: “Babama öyle teklifler yapıldı ki eğer kendini düşünseydi, onun için kırmızı halılar serilirdi. Fakat o, Gazze ile Filistin’i birbirinden koparacak bir anlaşma imzalarsak ellerimiz felç olsun diyerek hepsini reddetti.”

Aslında Trump, Gazze’deki nüfusu zorla başka bir yere nakletmekten bahsetse de ABD’nin yukarıdaki teklifi hâlâ geçerli. Kabul etseler esirleri bırakıp silaha veda etmeleri halinde 23. Arap Devleti olacaklar. BAE’nin yarı büyüklüğünde ve diğer bölge ülkeleri gibi işgal rejiminin varlığını ve çıkarlarını koruma sözüyle dünyada krallar gibi yaşayıp gidecekler. Mahmud Abbas’ın oturtulduğu Batı Şeria tarafının zaten zamanla tamamen işgali öngörüldüğü için “gelecek” iddiası bulunmuyor.

Müslim’de geçen “Deccalin cenneti ateş, ateşi ise cennettir” hadisinin de herhalde bir işareti bu. Gazze bugün Deccalin ateşini tercih ediyor.

İnsanlığı, yeryüzü serüveninde bugüne taşıyan tüm şereflilerin yaptığı gibi.

“Güneşi sağ elime ayı sol elime verseniz, davamdan vazgeçmem” diyen Alemlerin Efendisi (sav)’in tavrı gibi. Ve O’nun her asırda, her coğrafyadaki aziz taraftarları gibi.

Mesela özür dilesin affedeyim diyen Nasır’a Şehid Seyyid Kutub’un şu cevabı ile: "Eğer bir suç işleyip de cezayı hak ettiysem bunu seve seve çekerim. Eğer haksız yere buradaysam; o zaman bir münafıktan özür dileyecek kadar küçük değilim."

Benzer bir duruşu vefat yıldönümünde rahmetle yad ettiğimiz Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinde de görürüz.

Son ateşkesle beraber şöyle bir algı oluştu: Tamam artık işgalci pes etti. Yakıp yıkmasıyla, soykırımıyla yetinip defoldu ve bu konu uzun bir süreliğine kapandı. O yüzden şimdi acil biçimde Gazze’yi yeniden imar etme vakti. Evlerine dönen insanların yarım bıraktıkları hayata yeniden başlama hazırlıkları da sosyal medyada bunun için çokça izlendi.

Şimdi azgın siyoniste güvenilmeyeceğini hakkal yakin, aynel yakin bilen Gazze’linin en etkili silahı yine devreye girdi; tevekkül ve sabır.

Öte yandan her Ramazan Ayında bağlandıkları zincirin, müslümanları katletmeye engel olmadığını ispatlamaya çalışan büyük şeytan ve avanesinin bu sene adetini bozması beklenmezdi. Öyle de oldu.

Evet tüm insanlığın bir çeşit siyonizma konforuna mübtela kılındığı şu gelinen noktada dışarıdan izleyenler için en iyisi susmaktır. Fakat şu hususu tekrar edelim: Filistin’de direnen herkesin seksen senedir bildiği en basit formül, acı çektirmeden hiçbir şey elde edilemeyeceğidir. Melamilik gibi kendine acı çektirme üzerine kurulu ileri tasavvuf disiplini, nefsi terbiye gayesiyle kıymetlidir yalnız dünyada izzetli yaşamı elde etme ve korumanın düşmana acı çektirmeden başka bir yolu da yoktur. Tüm liderleri, önde gelen isimleri şehid edilse de herhalde Filistin direnişi bu yoldan sapacak gibi gözükmüyor. Amerika tarafından hedefe konulduğu halde geri adım atmayan Yemen de öyle.

Arada bir imanımızı bu soruyla yoklayabiliriz: Elimle, dilimle, maddi manevi imkanlarımla Allah düşmanlarına ne kadar zarar veriyorum ne kadar engel oluyorum, bozduklarını ne kadar düzeltiyorum, onların şerrine karşı kimi nasıl uyarıyorum, onların hoşuna gitmeyen şeyleri ne oranda yapıyorum velhasıl dolaylı ve zerre kadar da olsa onlara acı çektiriyor muyum?

Gazze’nin sivilleri kadar olmasa da düşmanı çileden çıkaracak bir kararlılıkla yürütülen boykot bunun güzel bir misalidir.

Bu savaş büyüyecek ve uzun sürecek.

Zalim küffarı acıtmayı öğrenmek ve onları acıtmaya alışmaktan başka çare yok.