Batı Şeria’da, işgal altındaki Filistin topraklarında işgalci soykırımcılar bir kez daha şeytani emellerini uygulama peşindeler. Soykırımcı işgal rejimi, taraflar arasında muhtelif süreçlerden sonra sağlanan ateşkes anlaşmasına uymadığı gibi, ateşkes süreci boyunca da defalarca ihlallerde bulunarak savaş ve yıkımdan yana olan gerçek niyetini ortaya koydu. Şimdi ise skandal sayılabilecek, hukuk dışı ve nezdimizde geçersiz bir yasa tasarısı ile gündemde.
İşgalcilerin sözde parlamentosu Knesset, Batı Şeria’daki gasp edilmiş Filistin topraklarında yer alan yasadışı yerleşimlerin ilhakını onayladı. Henüz sahada somut bir yansıması bulunmayan bu yasa tasarısı, üç aşamalı onay sürecinin tamamlanması halinde işgal edilmiş Filistin topraklarının tamamen ilhak edilmesine kapı aralayacak. Şimdilik sembolik bir önem taşısa da bu adım, işgal rejiminin Filistin üzerinde egemenlik kurma konusundaki ısrarını ve uluslararası hukuk ile tüm insani değerleri hiçe sayan tutumunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Oysa işgal rejiminin bu tür yasa tasarılarının hiçbir hukuki geçerliliği yoktur, olamaz da. Zira bir devlet statüsünde olmayıp saldırgan ve katliamcı bir çete durumunda olan işgal rejimi tarafından çıkarılan her yasa, uluslararası hukuk nezdinde hükümsüzdür. Bu girişimler yalnızca, zaten kirli olan sicillerine yeni suç sayfaları eklemektedir. İşgalcilerin bugüne kadar işledikleri soykırımlar, toplu katliamlar ve sistematik baskılar, insanlık tarihinde kara bir leke olarak yerini almıştır.
İki yıl boyunca dünya tarihinin tanık olduğu en ağır insanlık suçlarını işleyen bu rejim, ateşkes anlaşmasıyla suçlarından arınmış değildir. Ateşkes, yaşanan acıları unutturmaz; yıkılan şehirleri, yerle bir olan evleri, katledilen çocukları, yok edilen hayatları geri getirmez. Filistin halkı hâlâ abluka altında, hâlâ baskı ve zulümle karşı karşıya. Hala gıdaya ve ilaca ihtiyaç duyan yüz binler umutla beklemekte. Aşağılık işgalciler ise her fırsatta yeni emelleri uğruna çalışmakta, Filistin halkının yaşam hakkını sistematik biçimde ihlal etmeye devam etmektedir.
Bugün dünyanın dört bir yanında yükselen protestolar, Filistin’le dayanışma gösterileri ve insanlığın vicdanından yükselen çığlıklar, artık açık bir gerçeği ilan etmektedir: Soykırımcı işgal çetesi, dünya halklarının gözünde suçludur. Siyonist işgal rejimi, insanlık ailesinin kalbine saplanmış paslı bir hançer gibidir, hem bölgesel barışa hem de evrensel vicdana karşı işlenmiş bir suçun sembolüdür.
Faşist Netanyahu hükümeti başta olmak üzere bu soykırımda payı olan herkes, uluslararası hukuk önünde mutlaka hesap vermelidir. Bu suçlar ne zaman aşımına uğrar ne de unutulabilir. Bu kabul edilemez suç ve soykırımlara karşı bir bütün olarak insanlık ailesi sessiz kalmadı, bundan sonra da kalmayacaktır.
Allah’ın izni ve inayetiyle, adaletin terazisi er ya da geç işleyecek; işgal rejimi işlediği suçların bedelini ödeyecek ve Filistin halkının direnişi, bu zulüm düzeninin sonunu getirecektir. Zamanın akışıyla birlikte gizlenmiş gerçekler açığa çıkacak, tarihin sayfaları titizlikle okunacak ve suçların hesabı uluslararası hukuk önünde sorulacaktır.
Zulme uğrayan mazlumların çığlıkları birer belge, kaybedilen hayatlar ise unutulamaz bir vicdan muhasebesi olacaktır; dünyanın farklı coğrafyalarındaki vicdanlar bu hesabın takipçisi olacaktır. Hukuki anlamda çalışma yapan oluşumlar, bağımsız mahkemeler ve uluslararası mekanizmalar, delilleri görmezden gelemez; eninde sonunda sorumlular adalet önüne çıkarılacak ve hesap verecektir.
Aynı zamanda, onurlu Filistin halkının sabrı ve direnci; mazlumların hikâyesini canlı tutan bir güç, tarihe not düşen bir iradedir. Bu irade ve direniş, sadece fiziksel bir mücadele değil, hakikatin ve insan onurunun savunusudur. Sonunda kazanan, Filistin’in onurlu halkı olacak; zulümle ve baskıyla kurulan siyonist sistem ve düzenler ise çökecektir, yerle yeksan olacaktır.