Her cürüm, bir öncekini unuttura unuttura büyür. Bir asır önce İngilizlerin, sadece bu ülkede değil, İslam beldelerinin tamamımda ve hassaten Filistin’de işledikleri suçları, iş başına getirdikleri kimseler, katmerli zulümleriyle unutturdular. Haliyle, kendilerine ihaleyi verdikleri taşeronlardan istedikleri de buydu: “Öyle bir zorbalık yapacaksınız ki, halklar ilk başta bizi övecek, sizden korkacak sonra size alışacak bizi yüceltecek.”
HAMAS’ın Trump’a teşekkürü, derin bir stratejik zeka içermekle beraber, ona Netenyahu ve uluslararası ekibi karşısında bir konum verme ve ateşkes sürecindeki rolünü pekiştirme ile alakalıdır. Yoksa bu teşekkür, seksen yıldır işgal rejiminin bânisi, hâmisi ve âbisi konumundaki ABD’ye değildir.
Zaten teşekkür açıklamasında mesela ABD değil Trump, Sisi değil Mısır dendiğini de not edelim.
Peki “mutlaka kötülüğü emreden nefsi emmare” gibi haklarında hüsnü zanda bulunmanın haram olduğu ve şerden başka hiç bir şey umulmayacak bu “kötü biyolar”, bölgeden süpürülüp atılması gereken rahatsızlık verici bir kitle olarak gördükleri Gazze’lilerin acılarını neden dindirmek için uğraşır ki? Ya da neden diri diri çiğneyip yemek istedikleri HAMAS’a tüm dünyada ciddi “meşruiyet” kazandıracak bir süreç için çabalar ki?
Yaptıklarından pişman oldular da onun için mi bu adımı attılar? Asla.
İnsafa merhamete mi geldiler? Asla.
HAMAS, onlara cazip gelecek bir hale mi büründü, biat edip teslim mi oldu? Asla.
Batıda yükselen tepkilerden filan mı etkilendiler? Asla.
Yakın ve uzak kimi ülkelerin ısrarlarına mı boyun eğdiler? Asla.
Tek kelime: Yenildiler.
İnsanlığın sönmemiş vicdanına yenildiler.
Gazze’lilerin Hakkın yardımıyla sabretmelerine, sebat edip azim ve kararlılıkla yalnız Allah’a tevekkül etmelerine yenildiler.
Tüm dünyada muazzam sonuçlar veren boykota yenildiler.
İşgal rejimine ve tabi ki onun arkasındaki batılı güçlere karşı yükselen nefrete, tiksintiye ve öfkeye yenildiler.
Dertleri, çokça bahsedildiği gibi rehineler filan da değil sadece siyonistlerin ve batılıların bozulan, dağılan, çizilen imajını düzeltmekti.
Mağlubiyet imajını. Çaresizlik imajını. Soykırımcılık imajını.
Şimdi hal dilleriyle yalvara yalvara söyledikleri şudur:
“Bakın biz öyle sandığınız gibi sadist vahşiler değiliz, biz “ıslah edicileriz” barışseveriz, ateşkeseriz. Bizi dost bilin, bizi güvenilir bir ortak bilin, bizi dışlamayın, biz çok sempatik uslu güçleriz, siyasetiniz, ticaretiniz bizimle kesilmesin, size itibar edenleri de bizim iyi şeyler yapabildiğimize ikna edin. Lütfen lütfen bizi bırakmayın.”
Allah azze ve cellenin yardımı böyle bir karaktere sahiptir. Her zaman ebabillerle yahut “nişanlı” beşbin melek ile gelmeyebilir. Tam da düşmanın konuştuğu dille gelir yani “imaj” vurarak gelir, adına lanet denilen “ortak dışlama” ve yalnızlaştırma olarak gelir, acze düşürerek, çaresiz bırakarak gelir, bir halkın topyekün direnişi ile gelir.
Bu hakikati öyle bir dillendirmek lazım ki, insanlar “aa yine Amerika başardı, aa yine şunlar bunlar sayesinde oldu” diye konuyu habire dibe çekmesinler.
Zafer ve yardım başkasından değil ancak Mevlâdandır:
“Allah, bunu, yalnızca bir müjde ve kalblerinizin tatmin bulması için yapmıştı; (yoksa) Allah'ın katından başkasında nusret (zafer ve yardım) yoktur. Hiç şüphesiz Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfal 10, Âl-i İmrân Suresi 126)
Ve muhakkak ki bu son olay da, Allah’ın ayetlerinden (ders ve ibretlerinden) bir ayettir ve imanı takviye edicidir.
Hak Teâlâ, hamd edenlerden ve şükrünü idrak edenlerden eylesin.