Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne ait şehir içi otobüslerinde, il merkezinde ve ilçelerde yeni açılan “kadın yaşam merkezlerinin” reklamlarını gördüm. Zihniyeti tanıdığımdan bunun ne anlama geldiğini tahmin edebiliyordum. İlk bakışta masum görünen ve kadının erkek egemen toplum dayatmalarına karşı gösterdiği özgürlük ve eşitlik mücadelesi gibi lanse edilen bu etkinliklerin altında yatan ideolojik asimilasyon çabasını görmek için halkımızın biraz çaba harcaması gerekiyor. Belki acı veren, o otobüsleri kullanan halkın bu ideolojiden habersiz oluşudur. Ama daha çok acı veren, kadını ideolojisinin mezesi haline getiren ve böylece (halka rağmen halk için mantığıyla!) halkı rızası olmayan bir kültür asimilasyona tabi tutmak isteyen zihniyetin, halkın bu gizli ve kirli zihniyetten haberi olmadığını bilmesi ve pervasızca politika geliştirebilmesidir.
Halk, bu ideolojinin altında yatan zihniyette, Allah'a ve peygambere iman olmadığını bilse, asıl hedefin, İslam toplumunda bulunan kadınlara öğrettiği haya ve edebi hedeflediğinin farkına varsa ne tepki verirdi acaba? Zihniyet, halkın ne tepki verileceğini biliyor ve Kürd kadınının asimilasyonunu, toplumu fazla ürkütmeden, yavaş yavaş gerçekleştirmek için niyetini gizliyor. Kimse de farkına varmıyor.
Kürd Zozan’ın, Kürd Berivan’ın, asimile edilerek adının zamanla Lale veya Çiğdem yapılma çabasına karşı mücadele ettiğini savunan zihniyetin, aslında Kürd Zozan’ın zihniyetini zamanla Batılı kadına doğru asimile ederek onu Elizabeth yapmaya çalıştığını Kürd halkının görmesi lazım. Halkın rızası olmayan her tür asimilasyon kötü asimilasyondur. Etnik asimilasyon da kültürel asimilasyon da zulümdür. Daha ötesi; etnik asimilasyon zulmüne karşı mücadele ettiği savında olanların ana kimlikleri, etnik kökenleri değil, ideolojik bağnazlıklarıdır. Onlar Kürd halkına karşı girişilen etnik asimilasyona karşıt oldukları görüntüsünü sadece ve sadece Kürd halkını kültürel asimilasyona tabi tutmak için araç olarak kullanmaktadırlar. Yani Kürtçülük, feminizm bahanedir. Kürd halkını kültürel kimliğinden koparıp Avrupalı zihniyetine büründürme çabası asıl gayeleridir. Eğer siz Kürtlerin etnik haklarını savunduklarını iddia eden o kimselere, Kürdistan teklif ederseniz, ancak kurulacak Kürdistan’ın ilkelerinin İslami olmasını talep ederseniz asla kabul etmezler. Bir başka milletin Kürtleri seküler şekilde yönetmesini, İslam’la yönetilen Kürdistan'a tercih ederler. Yani o zihniyette başat olan, Kürtlük değil, seküler ideolojidir.
Modern çağ kadınını; feminizmle, sekülerizmle veya sol ideoloji ile araçsallaştırılma politikası, kadının onurunu zedeleyen en büyük oyunlardandır. Bu ideolojiler kadına yeni ve güçlü bir kimlik kazandırmadı, aksine onları ideolojilerinin nesnesi haline getirdi. Kadının bedeni; tüketim, zevk ve konfor alışkanlığını artırmak için reklam aracı kılındı. O ideolojilerin dayattığı toplumda, güçlü kadın söylemi dışında güçlü kadın yoktur. Kendi inancını terk etmeye zorlanan silik bir kadın figürü vardır.
Emperyalizmden referans ve büyük bütçeler alan bu zihniyetler, emperyalist hegemonyayı daha çok güçlendirirler. Afganistan'ı kadın hakları üzerinden vuran ama Gazzeli kadınları görmeyen bu zihniyetin iğrenç yüzü ortadır. Holokost üzeri filmler yapmayı seven, Hollywood oyuncusu Meryl Streep’in Birleşmiş Milletler’de Afgan kadınına yönelik çıkışı ve Bileşmiş Milletler’i Afgan kadınının hakları üzerinden Afganistan'a müdahaleye kışkırtan sözlerinin temelinde de bu emperyalist zihniyetin kirli çıkarları vardır.
Kadın, erkeğe karşı “öteki” olmayı başardığı için değil, bizzat kadın olduğu için değerlidir. Ama bunu es geçip bölgemizde Batı emperyalizminin hizmetkârı olmuş ve toplumunu kadını araçsallaştırarak, kültürel asimilasyona tabi tutmak isteyenler durmadan çalışıyorlar. Maalesef toplumumuz bunun farkında bile değil.