Sadeleştirmeyi biliyor musunuz?

Abone Ol

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.

Sadeleştirme… Ne kadar sade ve hoş bir kelime. Başlıkta belki matematiksel olarak anlaşılıyor ama aslında hayatın her alanında bize lazım olan bir olgudur sadeleştirme.

Sadeliğin her zaman göz kamaştırıcı bir dinginliği vardır. Birisi hakkında ‘çok sade biri’ dediğiniz zaman, onun durgun, sakin ve dingin olduğunu anlatırsınız karşıdakine. ‘Sade bir ev’, zarafeti çağrıştırır; zengin evi de olsa fakir evi de olsa…

Dikkat ettiniz mi bilmem, kahvenizi nasıl alırsınız sorusuna ‘sade’ diyenler, çoğumuza karizmatik görünür. Dondurmayı sade sevenler, genelde olgun, yaş almış büyüklerimizdir. Evin, kahvenin, dondurmanın ve daha birçok şeyin sadesini sevmesek bile o sadelik ister istemez bir huzur verir içimize.

Matematikte bile böyledir. Sayıları birbirleriyle sadeleştirdiğiniz zaman daha net, daha anlaşılır ve rahat sonuçlar elde ederiz. Mesela 256/64 kesirini sadeleştirdiğiniz zaman sonuç 4’tür; ‘sade’ce dört.

Sadeliği hayatımıza sokmadığımız için çok fazla sıkıntı çekiyoruz. Ev işleri bitmiyor. Dinlenemiyoruz. Sade değiliz çünkü… Sadeliğe alışmamışız. Birçoğumuz hayatımızın bazı dönemlerinde yoksulluk çektiğimiz için, ne bulsak biriktiriyoruz. Atasözleriyle bile şartlanmışız. Sakla samanı, gelir zamanı. Tamam, samanı saklayalım ama ya zamanı gelmezse? O zaman ne yapacağız? Samanı, samana ihtiyacı olan birine versek daha mantıklı değil mi?

Kış geliyor, yazlıklar kaldırılıyor. Üfff, hurçlar dolusu kıyafet, üst üste koysanız kalenin burçları gibi göğe yükseliyor. Birçoğu da yaz boyunca belki bir kez bile giyilmemiş. Yırtıklı, söküklü, bir sürü giysi her sene tekrardan kaldırılıyor; yazın çıkarılmak üzere. “Ha oldu, ha olacak! Zayıflayınca/kilo alınca giyerim.” diye sakladığı kıyafetlerini giyebilen kaç kişi olmuş dünyada? Çok eskilerden vazgeçebilsek ve kullanılabilecekleri ihtiyaç sahiplerine versek bari işe yarar. Bu bahsettiklerimiz sadece kıyafetler… Buna ayakkabı ve ev tekstil ürünlerini de ekleyin. Vermek de çözüm değil; almamak da çözümün bir başka ayağı.

Ve oyuncaklar… Sepetler, çekmeceler, dolaplar dolusu oyuncaklar. Çoğunu biz almadığımız için manevi değeri de olan şeyler… İçlerinden sembolik birkaçını alıp gerisini yakınlarımıza, kreşlere, kurslara versek fena olmaz. Hele de çocuğumuz büyümüşse. Bu oyuncaklarla hem verdiğimiz çocuklar mutlu olur, hem de evimiz sadeleşmiş olur.

“Evi sade olanın zihni de sade olur.” diyemeyeceğim ama zihin duruluğunun ve kalp huzurunun sadelikten geçtiğini söyleyebilirim. Kışa girerken, özellikle hanımlar olarak bu kardeşinizin sözünü dinleyin. Hele bu sene de kalsın, diyerek bir kış daha dolabınızda, yüreğinizde ağırlık yapmayın. Hani bir söz var ya; ‘pişman olmazsınız, dua edersiniz’, vesselam.