Rabia Katliamı ve Gazze'nin Yalnızlığı

Abone Ol

12 sene önce, 14 Ağustos 2013'te insanlık tarihinin en acımasız katliamlarından biri gerçekleşti. Mısır'ın meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye yönelik askerî darbeyi protesto eden sivil halkın üzerine havadan ve karadan çok acımasız bir saldırı düzenlendi. Helikopterlerden, tanklardan, çatılardaki keskin nişancılardan ve 'baltacı' denen katillerden oluşan bu saldırıda kadın, erkek, çocuk demeden meydanda toplanan halka karşı kin kustular.

Naylon çadırlarda uykuda olan insanlar diri diri yakıldı. Esma gibi gencecik fidanlar hedef gözetilerek keskin nişancılar tarafından katledildi. Bütün bunların sebebi, halkın oylarıyla seçilen cumhurbaşkanına karşı yapılan askerî darbeyi protesto etmekti. Bu insanların elinde silahlar yoktu, çevreye terör estirmiyorlardı. Tam aksine, dünyanın her tarafında meşru sayılacak şekilde, barışçıl bir şekilde bu zulmü protesto ediyorlardı.

Katliamı gerçekleştirenler ve emri verenler, halkın ödemiş olduğu vergilerle maaşlarını alıyor, ellerindeki silahlar da öyle... Ama halkı ve hakkını koruması gereken ordu, halkı katliamdan geçiriyordu. Bu katliamda şehit olanların sayısı net olarak belirtilmese de binlerle ifade edilmektedir. Bununla birlikte, binlerce insan yaralandı, 70 bin kişi zindanlara atıldı ve on binlerce insan da muhacir olmak zorunda kaldı.

Zindana atılanlar sıradan insanlar değildi; çoğu İhvan hareketinin lider kadrosu ve bu zulme karşı direnen insanlardı. Zindana atılanlara orada da rahat verilmedi. Kötü yaşam şartları, yetersiz beslenme ve sağlık imkânları, avukat ve yakınlarıyla görüştürülmemeleri, sistematik işkenceler devam etti. Bu kötü şartlar yüzünden Muhammed Mursi başta olmak üzere birçok kıymetli insan vefat etti.

Bütün bu zulüm ve katliamlara karşılık, Demokrasi havarisi Batı'dan ve dünyadan ses çıkmadı. Tam aksine, ‘Üç Maymunları’ oynayarak bu askerî darbeyi ekonomik ve siyasi olarak desteklemeye devam ettiler.

Peki, İhvan ve Muhammed Mursi'ye bütün bunlar neden reva görüldü? Ne suçları vardı da bu zulüm ve haksızlığa uğradılar? Mısır'ı dış güçlere mi peşkeş çektireceklerdi? Mısır halkının malına mı çökeceklerdi? Kendilerini dokunulmaz ilan edip istediklerini mi yapacaklardı?

Hayır. Tek suçları Mısır'ın ve Mısır halkının haklarını korumak ve Kudüs davasını desteklemekti. Muhammed Mursi, işbaşına geldiği gibi Refah Sınır Kapısı’nı açtı ve Gazze'yi asla yalnız bırakmayacaklarını ilan etti. İşte bütün bunların sebebi Gazze'nin yanında durmak oldu.

Evet, Gazze ve Kudüs davası, bir turnusol kâğıdı, bir mihenk taşı görevi görmektedir. Zalim ile mazlumu, hak ile batılı, iman ile küfrü ayıran bir furkandır. Muhammed Mursi Mısır'da iktidarda olmuş olsaydı Gazze bu halde olmazdı. Gazze'de iki yıldır devam eden işgal ve soykırım devam etmezdi, işgalciler buna yeltenemezdi.

İşte bugünün hesabı yapılarak Muhammed Mursi'ye karşı darbe yapıldı. Rabia Katliamı gerçekleştirildi. On binlerce yiğit, zindana atıldı. Maalesef, Muhammed Mursi'ye sahip çıkmadık. Sahip çıksaydık, bugün Gazze, Suriye, Lübnan, Irak, Sudan ve dünya genelinde yaşanan birçok olay farklı şekilde cereyan edecekti.

Dünyanın neresinde olursa olsun yiğitlerimize sahip çıkmalıyız. Yiğitlerimize sahip çıkmazsak, zalim ve hainlerin insafına kalacağız. Bu zulüm ve işgale karşı ya hep birlikte durup kazanacak ya da birer birer gideceğiz.

Müslüman ülkeler arasındaki birlik ABD, NATO ve Siyonist rejim lehine olmamalıdır. Türkiye ile Mısır arasında ilişkiler olmalı ama bu ilişkiler bize sığınan muhacir kardeşlerimizin aleyhine olmamalıdır. Tam aksine Gazze ve Kudüs'ün lehine olmalıdır.

Mazlumların duası bedduaya dönerse –Allah muhafaza– dünya ve ahiretimiz harap olacaktır.