PKK silah bırakacağını açıkladı, daha silah bırakmadı!

Abone Ol

“Terörsüz Türkiye” hedefi gündemdeyken herkes konuşuyor; ancak iş pratiğe gelince, gittikçe daha fazla “teenni” (ihtiyat) havası hâkim olmaya başladı. Daha önce de ifade etmiştim: “tam bir iyimserlik” yerine “temkinli bir iyimserlik” beslemek daha isabetli bir tutum olacaktır diye.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın özellikle Suriye’deki PKK uzantılarına dikkat çekerek ifade ettiği gibi, örgüt adeta yürüyen sürecin dışında kalmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaparak, “Hâlâ oyalama taktiklerine devam ediyorlar” dedi. Tabi bunu söylerken ilk kez onlardan “Suriye Demokratik Güçleri” şeklinde bahsetmesi de dikkat çekici bir ayrıntıydı.

Bese Hozat ve Murat Karayılan’ın son açıklamaları, bu sürecin pazarlıksız sona ereceğine dair bir işaret taşımıyor. Hozat’ın şu sözleri bunu açıkça ortaya koyuyor: “Bu savaşçıların elinden silahı ancak Apo alır; bu da ancak onun fiziki özgürlüğü ve özgür çalışmalarıyla mümkün olabilir.”

Eğer silah bırakma işi sadece bu şarta bile bağlıysa, sürecin selametle sona ereceğini beklemek oldukça iyimser bir tahmin olur. Sürecin zehirlenmemesi adına bu tür ayrıntılar görmezden geliniyor olabilir, ancak bu sözler, işin doğrudan muhatapları tarafından söyleniyor. Kimse kendini kandırmasın!

Nitekim örgüt, silah bırakacaklarını açıkladıkları kongrede dahi “mücadeleyi yükseltecekleri” yönünde yemin etti. Öte yandan DEM, çeşitli açıklamalarında hükümetin adım atması gerektiğini vurgulamaya devam ediyor. Önceki gün TBMM’ye sunulan infaz düzenlemesinde taleplerine yer verilmediği için, “Dağ fare bile doğuramadı; bu düzenleme tek kelimeyle ‘olmadı’” diyerek tepki gösterdiler.

Kamuoyuyla paylaşılmayan hususların olduğu açık. Ancak bunlar, onların ısrarla inkâr ettikleri bir pazarlığın ürünü mü? Yoksa, “önce silahlar bırakılsın, biz de bazı rahatlatıcı adımlar atarız” şeklindeki genel bir yaklaşım mı? Zamanla hepsi ortaya çıkacaktır.

Temennimiz, bu sürecin halkın zararına olacak bir mecraya evrilmemesi ve kandan, fitne-fesattan beslenen yapıların yeniden semirmesine sebep olmamasıdır.

Sonuç olarak; PKK’nin “silah bırakma” kararı alması, silah bıraktığı anlamına gelmez. Silah bırakmanın ne gibi şartlara bağlandığı ve bu şartların ne ölçüde karşılanacağı, zamanla daha net anlaşılacaktır.

Ancak unutmamak gerekir ki, zararlı unsurların elinde silah olmasa da yine onlarla ilgili her zaman için teyakkuz hâlinde olmak gerektir. Nitekim Meclis kürsüsünde “trans kadınların hormonlara erişimi”, “hormonların ücretsiz olması gerektiği”, “kadınların kürtaj yaptıramadığı” ya da “kadınların boşanamadığı” gibi taleplerle toplumun karşısına çıkan bir zihniyetin silahsız olması, zararsız olduğu anlamına gelmez.

Bu yüzden, salah ve ıslah erlerinin çok ama çok çalışması gerekir. Aksi takdirde yanlış giden süreçler, er ya da geç hepimizi olumsuz etkileyebilir.

Oynanan oyunların farkında olarak daha çok çalışmalı ve fitne-fesat odaklarının gerçek yüzünü ortaya koymalıyız. Rehavete kapılmak, Allah korusun, büyük bir pişmanlığa sebep olabilir.