Kimse kusura bakmasın, artık yeter! Her şeyin adı özgürlük oldu; teşhircilik de arsızlık da had bilmezlik de... Kusura bakılmasın ama toplumun gözüne sokula sokula yaşanan bu çıplaklık ne özgürlüktür ne cesarettir ne de ifade biçimi. Bu düpedüz provokasyon, saygısızlık ve ahlaki erozyondur. Herkes kendi bedenini istediği gibi sergileyebilir diyorsanız, hayır, sergileyemez. Çünkü sokaklar sizin kişisel sergi alanınız değil!
Birileri ısrarla açıklığı "modernlik", çıplaklığı "özgüven", teşhirciliği "özgürlük" olarak satmaya çalışıyor. Üstelik bu absürt tavrı eleştirenlere hemen hazır cevaplar, "Gericisin", "Bedenim benimdir", "İsteyen bakmasın!" Peki kamusal alanda herkesin gözü önünde yapılan bu gösterilere kimse bir şey demeyecek mi? Herkes susacak, rahatsızlığını içine mi atacak?
Özellikle yaz aylarında sokaklarda, caddelerde, parklarda gördüğümüz manzara tam anlamıyla içler acısı. Giyinmemek bir marifet olmuş. Neredeyse üryan bir şekilde bakkala, markete gidenleri alkışlayacaksınız.
Her geçen yıl bir öncekini arar olduk. “Daha ne olabilir ki?” diyoruz, ama ertesi yıl daha beteriyle karşılaşıyoruz.
Bu kadar da olmaz! Toplumsal ahlak dediğimiz şey, sadece inanç meselesi değil, aynı zamanda toplumsal sözleşmenin temelidir. Çocukların, gençlerin, yaşlıların olduğu bir ortamda çıplak dolaşmak özgürlük değil, zorbalıktır. Toplumu ayakta tutan mahremiyet sınırları vardır. Herkesin toplumsal mahremiyet sınırlarına uyma zorunluluğu olmalıdır. Mahremiyet sınırlarının korunması bireysel ve toplumsal bir haktır. Kimsenin, “Ben böyle rahatım” bahanesiyle başkasının gözüne ve zihnine bu denli hoyratça davranmaya hakkı yoktur.
İnsan kıymetli olanı saklar. Altını, pırlantayı, kutsalını, özeline ait olanı göstermez, korur. Ulu orta sergilenen şey ya kıymetsizdir ya da kişi kendi değerinden bihaberdir. Açık açık söylüyorum, kendine saygısı olan, bedenini ulu orta sergilemez. Bunu “beden olumlama” safsatasıyla da süsleyemezsiniz. Gerçek özgüven, saygı göstererek yaşanır, gözlere saldırarak değil.
Toplumun büyük çoğunluğu artık bu gidişattan rahatsız ama ne hikmetse ses çıkaran neredeyse yok. Çünkü "özgürlük düşmanı" damgası yemek istemiyor insanlar. Ama ben söyleyeyim, bu bir özgürlük düşmanlığı değil, bu, sınır bilinci çağrısıdır. Herkes sınırlarını bilecek, bilmeli, bilmek zorunda.
Toplumsal alanın bir düzeni vardır. Herkesin kendine göre bir "doğrusu" olabilir ama bu doğrular kamusal alanda birbirini ezmeye başlıyorsa, orada artık bir problem vardır.
Giyinmenin insanın özel alanı olan evinde dahi sınırları varken, çıplaklığı sokaklarda, parklarda, çarşı ve pazarlarda sıradan bir tercih meselesine indirgeyemeyiz. Çıplaklık, başkalarının kamusal alanına zorla sokuluyorsa, başkalarını rahatsız ediyorsa işte orada özgürlük biter, dayatma başlar. İnsanlar sokakta yürürken gözlerini kaçırmak zorunda kalıyor. Gözlerini kaçırmak zorunda kalıyorsan o zaman bir sorun var demektir.
Hemcinslerimden de utanır hale geldim. Kadın özgürlüğü böyle mi savunulur? Bedene sahip çıkmak bu değil, özgürlük hiç değil. Kusura bakmayın ama bu, edilgenliğin teşhirciliğin ta kendisidir.
Bu yazıyı okuyan bazıları yine “ahlak bekçiliği” yapmakla suçlayacak. Varsın olsun. Birinin de çıkıp açık açık konuşması gerekiyor. Çünkü bu çürümeye artık dur demek şart oldu. Toplumun sesi kısıldıkça, bu ayarsızlık normalleşiyor. Herkesin görgüsü, değerleri, inancı farklı olabilir ama ortak paydamız saygı olmalı. Giyinmek bir tercihtir evet, ama giyinmemek, başkalarının gözüne sokulan bir arsızlığa dönüştüğünde kimse bu tercihe saygı duymak zorunda değildir.
Özgürlük başkalarının sınırına kadar olan bir haktır. Onu aştığınızda artık başka birinin özgürlüğüne, konforuna, huzuruna müdahale etmiş olursunuz. O yüzden net söyleyeyim, bu yaşananlar özgürlük değil, ahlaki sapmadır. Kamusal alanda çıplak gezmek, hele hele bunu savunmak, sadece kendini değil, bir toplumu da değersizleştirmektir.