Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasulüne olsun.
Hira mağarasında gelen ilk emir: “Oku!”
Henüz din yok, iman yok, geçmişten kalan müşrik bir inanç sistemi üzerine yaşanan Mekke’de, dertli bir insan, şirkin dumanlı atmosferinden kurtulmak için zaman zaman kendini dağlara atıyor. Orada Rabbine dua ediyor, yalvarıyor, yakarıyor, toplumun sorunlarına çözüm arıyor.
Toplumun içler acısı halinden mustarip olan, okuma-yazma bilmeyen bir resule gelen ilk emir: “Oku!” En sıkıntılı anınızda bir de bilmediğiniz bir şeyle emrolunsanız kendinizi nasıl hissederdiniz? Huzursuz? Gergin? Korkmuş? Kaygılı? Veya başka bir duygu… Ancak okumanın iyileştirici ve huzur veren yönü, ayetin devamıyla ortaya çıkıyor. “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” Çünkü insana kalemle yazmayı öğreten, beyan yeteneği veren, bilmediklerini öğreten O’dur. Hâl böyle olunca, O’nun (CC) adıyla başlayan ve O’nun razı olacağı okumalar en değerli okumalardır.
Okumak, sonsuzluğa kanat çırpmaktır. Bir film izlersiniz, her şey gözünüzün önündedir. O filmi izleyen herkes, aynı sahneleri izler ve bilir. Ancak kitap okumak böyle midir? Bir romandaki bir pasajı kırk kişiye okutsanız, o kısmın resmini çizmesini isteseniz, hepsi farklı çizer. Olayın geçtiği evin şekli, rengi, dışarıdaki ağaçlar ve manzara, olayın kahramanının üzerindeki giysi vs… Okumak, hayal gücünüze göre şekillenen bir maceradır. O macerada bütün renkler size aittir.
Okumak elbette sadece kitap okuyarak olmaz. Bazen de durumu okursunuz. Whatsapp durumunu kast etmiyoruz elbette. Maalesef artık her kavramın sosyal medyada bir yeri oldu. Her neyse.
Durumu okuyoruz, içler acısı… Pek de huzur vermiyor. Şair “Okumadığın gün karanlıktasın.” demiş ama okusak da karanlık bitmiyor. Hatta bazen, artan farkındalıkla daha bir karanlığa gömülüyor insan. Ancak bu da bir aydınlıktır, aydınlanmadır. Geleceğe dair bir tedbirdir.
Gazze’deki olayları okuyoruz, ümmetin içler acısı hali bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Yemen gibi gariban bir ülke kadar teslimiyet ve uhuvvet bilincinde olamayışımız, İspanya kadar dik duramayışımız, Batıdakiler kadar cesur olmadığımız gerçeği…
Toplumu okuyoruz, içimiz kararıyor. Her geçen gün artan yolsuzluk, hak yeme, iltimas, aile içi/dışı şiddet, teşhirciliğin normalleşmesi, açık saçıklığın kontrolden çıkması, kapalıların da yoldan çıkması, iman edenlerin kendilerine afili adlarda ve çeşitli İslami kılıflara sokarak yeni yeni putlar edinmiş olmaları… Bu karanlığın farkına varıp aydınlanmak da bir aydınlıktır. Kendimizi ve neslimizi korumak için yollar aramak için gereklidir.
Her vesile ile okuyalım. İçimizin karanlığına çözüm olmazsa bari ileriki nesillere bir aydınlık olur belki. Tıpkı Rasulullah’ın (SAV) Hira mağarasındaki okumaları gibi… Vesselam.