"Öcü"ler Dışarı!

Abone Ol

Ülkemizdeki bazı sözde yazar-çizerlerin, oyuncu ve komedyenlerin, aydın ve siyasetçilerin bir özelliği vardır ki, arada ilginç çıkışlar yaparlar, bir süre konuşulurlar sonra tekrar unutulurlar. Çoğunlukla da İslam`a ve İslami değerlere olan düşmanlıklarıyla ön plana çıkarlar.

Biz onları artık tanıyoruz. Hayata bakış açılarını, kalplerinin nasıl kaskatı ve kapkara kesildiğini feraset penceremizle okuyabiliyoruz. Bazen bu işimize yaramıyor da değil. Böylece içlerindeki potansiyel kinin arada bir dalgalanmasıyla saflarımızı belli ediyor, yerimizi tanıyor ve iyice yerleşiyoruz. Tek millet olan küfrün içler acısı hali bizi bir kez daha şükretmeye sevk ediyor.

Bu defa sahnede oyuncu Serra Yılmaz var. Diyor ki : 'Ben aslında insanların kapalı olmasından hiç hoşlanmıyorum. Bazen korkuyorum başörtülülerden. Geçen gün hastaneye gittim, içeri girdim simsiyah bir öcü geldi üstüme. Korktum, korkutucu geliyor bana.'

Çarşaf giymeye veya tesettürün hakkını vermeye hala nefsini ikna edememiş bacılar! İşte size bir düşmanlık örneği! Sizi harekete geçirmek için, bir ateistin kin ve öfke dolu sözleri ve bunu çok rahat bir şekilde dile getirip pişkinliğine devam etmesi, güzel bir başlangıç olabilir. Tesettürün zirve noktası olan çarşafın; İslam düşmanlarının gözüne ne kadar çirkin ve ürkütücü geldiğini görmemiz, bizlere çarşafın en ideal tesettür şekli olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Ne gariptir değil mi? Biz bir çarşaflıya baktığımızda izzet, vakar, onur ve edep numunesi görüyoruz. Onlar 'öcü' görüyorlarmış! Hani şu çocukları uyutmak için korkutma amacıyla söylenen, tuhaf ve bu dünyadan olamayan görüntüsüyle zarar verici bir yaratık!

Maddeyi merkezde gören düşünce, eşyaya efendi olacaklarına, kul köle olmuşlar. Bu minvaldeki bir hayatın, ahreti olmayan bir hayatın, pençesine düşmüş, debelenip duruyorlar. Kimi zenginlik yarışında, kanaatin kıymeti yok. Kimi makam sevdasında erdemin önemi yok. Bazılarının da tek derdi güzellik ve çekicilik fakat ruhun asaleti yok! İşte mesele burada şekilleniyor. Müslüman bayanlar; sergilendiği vakit toplumu ifsada, ahlakı aşağılara, aileyi harabeye, bireyi seviyesizliğe sürükleyecek olan 'dış güzellik' merkezli arzularını gemleyip, ruhun asilliğini ön plana çıkarmayı tercih ederler. Tesettürden nasiplenmemiş olanlar da, bütün ruhi ve ahlaki güzellikleri gemleyip bedeni ruhsuzlaştırıp onu süs bebeği haline getirirler. Bilmem ki sizin gözünüze hangisi daha sevimli geliyor? İslam ile şeref ve izzet bulan kadınlar, şükürlerini her an dile getirmeliler.

Ayrıca 'öcü' diye tabir olunan çarşaflı bayanların, bu korkan zevata bir iyilik yapması lazım. Nasıl mı?
Bu asil ruhlarını, kişiliklerini, erdemli yaşam tarzını ve arınmış bakışlarını dışarıda, sokakta, markette, piknikte, parkta, deniz kenarında, üniversitelerde, hastanelerde, otobüste, kaldırımda velhasıl sosyal yaşamın bütün meşru alanlarında sergilemekle! Ki korkularını yensinler. Çünkü korku olumsuz bir haldir ve bundan kurtulması için korktuğu şeyle yüzleşmesi şarttır. Evet, gözleri çarşaflı görmeye alışsın. Belki onların nasiplendiği güzellikten bir damla da Serra hanım ve takım arkadaşları da nasiplenirler.

Tabi Serra hanım bunu da beğenmezse artık yapılacak bir şey yok. İnşaallah; en büyük üzüntümüz olan yozlaşan tesettür eski, doğru haline gelecek ve çarşaflıların sayısı da artacaktır. O zaman (korkudan) kaçacak bir delik ararsa, kendisine çağdaş Avrupa ülkelerini tavsiye edebiliriz. O halde Fazıl Say`a söylediğimiz şarkıyı Serra hanıma da söylemezsek ayıp olur:
'Yar saçların lüle lüle
Serra sana güle güle!'