Nitelikli insan yetiştirmek!

Abone Ol

Medeniyet kurmanın ya da bir medeniyeti ihya etmenin ilk koşullarından biri, nitelikli insan yetiştirmektir. Müslümanlar, buna “ehliyet sahibi insan” demişlerdir. Ehliyetli insan; alimdir, takvalıdır, vicdanlıdır ve yeteneklidir.

Batılılar ise kurumlarını geliştirdikleri dönemde, kendi nitelikli insanları için “diplomalı insan” demişlerdir. “Diploma” diye geçmemek gerek. Dostum Üstad Abdülhakim Sonkaya’nın ifade ettikleri üzere, “diploma”, “dü” ve “pel” ifadelerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş ki “katlanmış iki sayfa” demektir.

İki sayfa; iki kanadı da ifade eder. Kuşlar gibi, insan da ancak iki kanatla uçar. İki kanatlı olmak ise çok yönlü olmak olarak anlaşılmalıdır. Tek kanatlı olan ya taşınır ya sürülür. Oysa iki kanatlı olan, ya sizi taşır ya da sürükler.

Resûl-i Ekrem Muhammed Mustafa salallahü aleyhi vesellem, insanlığın en büyük öğretmenidir. O harika insanlar yetiştirmiştir.

Cafer-i Tayyar, radiyallahü anh’ı düşünelim. Malum olduğu üzere, “Tayyar” ünvanı onun şehid olduktan sonra, cennette uçar hâlini ifade için amcazadesi Hz. Muhammed Mustafa salallahü aleyhi vesellem tarafından dile getirilmiştir.

Lâkin Hz. Cafer, henüz şehid olmadan iki kanatlıydı, dünyada da uçanlardandı. Onun Necaşi Hazretleri karşısındaki hitabını hatırlayın. Hz. Cafer, henüz birkaç yıldır Müslüman olmuş ve muhtemelen otuz yaşın altında bir gençtir. Ama orada hem bir davetçi hem bir reis hem Mekke’nin en mahir diplomatlarını yenecek kadar başarılı bir diplomattır.

Hz. Cafer, gerçek anlamda bir diplomalıdır, yani çifte kanatlı, çok yönlüdür. Bu dünyada bize önderlik etmiş, komutan olmuş, nihayetinde şehadete ulaşarak önderliği daim olmuştur.

İslam medeniyeti, işte o nitelikli insanların omuzlarında kuruldu. Sonradan aşındığında Müslümanlar geri düşmeye başladı. Yeniden nitelikli insanlar yetiştirdiğimizde ise ayağa kalktık.

Nizamülmülk ve Gazzâlî, çifte kanatlı şahsiyetlerdendiler. Onların çabalarıyla medreselerimiz ve tasavvuf dergahlarımız çifte kanatlı insanlar yetiştirdi.

Nizamülmülk’ün medreseleri kurmasıyla, bizim nitelikli insan yetiştirme, tabiri caizse seri üretimimiz başladı. Gençler orada ilim öğrendiler; Gazzâlî’nin öğrettikleriyle ise sûfi ve gazi oldular. Onlardan kimileri devlette görev aldı, kimisi de toplumsal önderliği üstlendi.

Lâkin her sistem, suiistimallere açıktır. Dışarının suiistimali malumdur. İçerinin suiistimali ise çoğu zaman dikkatlerden uzaktır.

İçerinin suiistimali, genellikle çıkar çevrelerinden gelir. Onlar en mukaddes değerleri kullanır, en faydalı işleri zararlı hâle getirirler.

Nitekim, Nizamülmülk’ün medreselerinde yetişenlerden bazılarını Müslümanlar, “alim” diye adlandırmamışlar, onlara fakih de dememişler. Onlara “kadı” diye bir unvan vermişler. Siz, ünvana bakınca bunların gerçek “kadı” olduğunu zannedersiniz ama öyle değiller. Onların ilimleri var fakat takvaları yoktur. Görgüleri var, vicdanları yoktur.

Arap-İslam aleminde de 20. yüzyılın İmam Hasan el-Benna önderliğindeki büyük uyanışı, çok nitelikli insan yetiştirdi. Onlar kimyager de hekim de olsalar mutlaka çifte kanatlı idiler.

Bölgeyi kontrol eden güçler, buna karşı peş peşe enstitüler kurdular ve o nitelikli insanlara karşı alternatif kişiler yetiştirdiler. Bunların bir kısmı vaizdir lâkin dünyadan habersizdir. Ezici çoğunluğu alimdir ama vicdandan yoksundur. İlimleri sizi, avcı kekliği misali kendilerine çeker, vicdanları ise sizi hep hayal kırıklığına uğratır. Bunların yetiştirilme gayesi, toplumda yanlış bir kılavuzluk inşa etmek ve hayal kırıklığı oluşturmaktır. Hayal kırıklığı, umutsuzluk oluşturur ki bugünün dünya küfrünün Müslümanlarla ilgili stratejisinin belki en önemli yanlarından biridir.

Onlar, medeniyetimizin aradığı nitelikli insan değildir, nitelikli insan çabalarına karşı üretilmiş alternatif kişilerdir.

HAMAS’ı sapmakla itham eden Kuveytli ama Suudi Arabistan’da Riyad Üniversitesi’nde yetişme Osman el-Hamis meselesine bir de buradan bakalım!