New York’tan Gazze’ye Bakmak?

Abone Ol

Elli yıl kalıp çakmış bir usta ile tavafda beraberdik. O zaman, şu an tepesinde kocaman saat bulunan ve Mescid-i Haram’ın her tarafından görülen o yüksek binanın tepesi inşaat halindeydi. Bizim ustanın bedeni her ne kadar tavafta olsa da, dikkati o yüksek binanın tepesindeki kalıptaydı. İşçiler nasıl çalışıyor? Tedbirleri ne alemde? Nasıl bir teknik kullanıyorlar? Ve onun zihninde dönen ve bizim bilmediğimiz daha başka ölçüler, ilgiler, alakalar.

Tabi ki ibadet biraz farklı, kişiden, benliğine yapıştırdığı etiketleri çıkarmasını istiyor. Ama bazıları öyle kolay çıkmaz. Neyse meramımız farklı da insanın acizliğini ele veren pek çok alametten biri de bu görecelilik değil mi?

Herkesin kendi aidiyeti, ihtisas alanı, etki ve yetki sahası, mesleği, makamı onun gözlüğü değil gözleri oluyor. Gazeteciye göre mevzu biraz fotoğraf, biraz haber, biraz açıklama ve mesaj. Ekonomiste göre konu, sadece para. Askere göre güvenlik ve silah. Avam halka göre geçim…

Bunlar cebimizde dursun, bir pencere daha açalım.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a karşı dört farklı bakış açısı var.

Birinci grup, siyasi söylemlerinden veya yaptıklarından dolayı değil, geçmişinden ve içinde yetiştiği gelenekten dolayı muarız. Bunların karşıtlığı oldukça masrafsız. Herhangi bir dinleme, araştırma filan gerektirmiyor. Bu tutumun, O ne demişse altında bir kulp arama, her söylediğini kötüye yorma, hoşa gidecek bir şey yaptıysa, onu da mutlaka bir çıkar ve ranta bağlama gibi semptomları var.

İkinci grup, Sayın Erdoğan’ın sözlerini ve fiillerini yorumlarken kendi terazisini ve hususi tarafgirliğini baz alıyor. Erdoğan’ın politikası, konuşması, yaklaşımı; şayet kendi şablonuna yakın ise o konularda susmayı tercih ediyor, diğer hususlarda ise açıktan sert eleştirilerde bulunuyor. Sayesinde bir dönem çok fazla menfaat elde ederken, onları bıraktığında, çok sert bir karşıtlığa bürünenleri de bu kategorinin koyu renkleri arasına katabiliriz.

Üçüncü grup, Erdoğan’ın, ülke için Allah’ın bir lütfu olduğunu söyleyip bir çok yönüyle takdir ederken onun da beşer olduğunu, hataları kayıtsız şartsız savunmak yerine zaman zaman şerh düşüp, Hak ne ise, ondan yana olmak gerektiğini dile getiriyorlar. Fakat mevcut dünyanın zemini bunu aşırı baskıladığı için bu tutum oldukça zahmetli.

Dördüncü grup, bunlar da her zaman her intisap kitlesinde kendini belli eden malum hikmet arayıcıları. Yani birinci grubun karşı kutbu. Bir çeşit bağlılık sıddıkıyeti ile değerlendiriyorlar. “O her ne demişse, onu tartışmak, tenkid etmek, nasıl yani demek, neden, nasıl diye sormak yanlıştır” diye başlayıp çok daha ötelere giden bir karakteristiği var.

Amerika’daki son temasların analizleri de haliyle bu dört farklı zaviyeden yapılıyor.

Asker, “bize F35 lazım” diyor ve bunu çok önemsiyor. Dış işleri için bölge öncelikli.. Ekonomi, girdilerin peşinde. Siyaset, geleceğini garantiye almak istiyor. Ama sonuçta bunların hepsi, Sayın Erdoğan’a hangi grubun perspektifiyle bakıyorsanız öyle anlam kazanıyor.

Erdoğan hakkında bahsettiğimiz birinci grup, Trump ve ekibinin, elçisinin sözlerinden hayli balık avladığını düşünüyor ve oldukça keyifliler. Trump’ın “Hileli seçimleri iyi bilir” sözü onlar için ballı kaymak oldu. Yine büyükelçinin “meşruiyyet” sözü. ABD Dış işleri bakanının “gelip yalvaracaklar” açıklaması. Ve daha neler neler.

Fakat görüşmelerde dördüncü grub da boş geçilmedi. Trump öyle fotoğraflar verdi, öyle iltifatlarda bulundu ve öyle vaadler sıraladı ki, herhalde uzun bir süre bunun ışıltılı tablosu anlatılacak.

Geriye yine yetim ve öksüz Gazze kaldı.

Oysa her Mü’minin alnındaki secdenin iziydi Gazze.

New York, Kaf dağının arkası mıydı, ötesi miydi her ne ise, ama Gazze şuracıktı, hemen burnumuzun dibiydi işte.

Şöyle bakanlar, böyle sayanlar. Her kim iseniz, her kim isek, Gazze, öyle şuradan buradan bakınca farklı gözükecek değil. BM kürsüsünden de, Washington’dan da, Ankara’dan da görünen tarafı açık ve net.

Ve mazlumlar izzetle kurtulacaksa 300 boeing değil 3000 tane alınsın. Kahredip gazına tuzuna da para verilsin.

Ama onlara rağmen dağıtılacaksa kartlar, onların aleyhine dönecekse dümen; “bana ne Amerika’dan!”