Son dönemlerde yaşanan hadiseler, hepimizi derinden etkileyen üzücü olaylar ve bu olaylar üzerinden satılmış medya ve sözde ünlülerin dine ve dindar halka saldırmaları, akla ziyan yorumları, samimiyetsiz ve işgüzar tavırları ile bilinçsiz kişilerin zihnini bulandırmak adına her türlü uğraşı verdiğini gördükçe kahroluyor insan.
Bu azgın güruha gerekli cevabı vermek elbette boynumuzun borcu. Bunu bilinçli Müslümanlar elbette yapıyorlar. Fakat bu hadiseler gösteriyor ki sadece azgınlara cevaplar vererek görevimizi yapmış olmuyoruz.
Her geçen gün dinsizlik ve çeşitli ideolojilerin, sapkın görüş ve akımların etkisine kapılarak, dine ve inanca bakış açısı değişen, kafası karıştırılan, güveni sarsılan, sevgiden mahrum, yargılanmadan kendini ifade etmesine müsaade edilmeyen, ezbere ve taklide dayalı bir şekilde inancı inşa edilen ve eğitilirken hikmetten mahrum bir şekilde, sebebini ve nedenini anlatmadan yetiştirilmeye çalışılan zavallı gençliğin körpe dimağların feryadını kim duyacak?
Paket olarak kendilerine sunulan ve toplum içerisinde güzel bir yaşantı örneği teşkil eden kişilerin azlığı, tüm ahlaki ve dini değerleri ezberletmekle yetinilmiş bir neslin aslında bilmediği fakat bildiğini zannettiği inancını red etmekte zorlanmadığını görüyoruz. Başta ilk eğitim yuvamız olan aileden başlayarak bu günkü eğitim sisteminin ezbercilik, hikmet ve gayeden yoksunluk, sırf başarı odaklı oluşu en büyük beladır.
Bir şeyleri kabul edip yaparken ya da red edip yapmazken bu kabul ve reddin mahiyetini ve gayesini anlatmama sadece başarı ve kaybetme ilkesine dayalı, madde ve kazancın aşılandığı, dünyalık makam ve etiketin biricik gaye olarak algılattırıldığı, ulvi ve aşkın duygulardan, erdem ve faziletlerden, asıl üstünlük ve gerçek amacın benimsetilmediği bir yetiştirme metodu fecaat getirir.
Şöhret, etiket, hırs ve liderlik söylemleriyle egosu şişirilen, midesi doldurulan, üzeri marka giydirilen fakat ruhu aç bırakılan çocuklar yetiştiriyoruz.
Aileler doğan çocuğa güzel bir isim gösterişli ve bol dualı bir mevlit, bir kaç sadaka, İslam'ın ve imanın şartları ezberletilip önce Kur'an kursuna sonra imam hatipe göndermenin çocuğu imanlı yetiştirmeye yettiğini ve tüm görevlerinin bundan ibaret olduğunu zannediyorlar.
İyi bir iletişim, duygusal bir bağ, hikmetli bir dil, ihlaslı bir niyet ve tam anlamıyla bir Allah'a adanmışlık ve çocuğun öncelikle Allah'ın kulu sonra bizim evladımız olduğunun bilinci olmadığı için o yuvalardan salim bir imanla sağlam bir karakterle yavaş ama hazmederek ve desteklenerek olgunlaşan bireyler yetişemiyor.
Nesil farkının olduğunu algılayan, her dönemin ve zamanın şartlarının ve imtihanlarının ayrı olduğunu bilen kendi zamanıyla kıyaslamadan bu günkü şartları ve sorunları bilerek ona uygun bir iletişim geliştirerek çocuğu yetiştirmeye çabalayan ebeveynlere ihtiyaç vardır.
Sorup sorgulayan, anlamak için sorular soran çocuğu ve genci susturarak ikiyüzlü ve maskeli bir neslin temellerini atmış oluruz.
İlk önce Allah inancı anlatılması ve içselleştirilmesi gerekirken bu hep atlanarak direk İslam'ın ve imanın şartları anlatılıp tanımadığı bir Allah'ın isteklerine boyun eğmesini bekliyoruz.
Yaratıcısını tüm isim ve sıfatlarıyla bilip tanıması her çocuğun ve bireyin hakkıdır.
O halde en önemli ve birinci dersi anlatmak için öncelikle ebeveynlerin ve büyüklerin safi bir imanı edinmeye ihtiyacı vardır.
Öyle ya; bilirsen anlatabilirsin. İnanırsan inandırabilirsin.
Merkezinde Allah inancı ve Allah'ın muhabbeti olan bir inancın sarsılacağına inanmıyorum.
Kaim bir imanı; tüm şeytanlar üst üste yığılsa bozamaz ve yıkamazlar. Tam olarak tanıdığında red etmek şöyle dursun ona yakınlık için her türlü zorluğa katlanır insan.
Allah'ı bilme O'nu sevme ve yakınlık isteği O'nun dinini öğrenme ve yaşama isteği doğurur.
O'nu bilince tüm yaratıklarını da bilir sever ve saygı duyar.
İlkokul, ortaokuldan tutun lise ve üniversiteye kadar okulların ve bazı ailelerin okuma programındaki çoğu kitap, inancı tam oturmamış henüz körpe olan ve yolun başında olan bu zihinleri zehirliyor.
İçerisinde üç beş mantıki ve edebi söyleme bakılarak kültür için gerekli kabul edilen bu kitapların inançsızlık, şüphe tohumları ve ahlaksızlığa sebep olması görmezden geliniyor.
Yüzme bilmeden denize atılıp boğulmasına seyirci kalıyoruz bu yavruların. Bu şekilde bozulan neslin geldiği tehlikeli nokta aile tarafından geç fark ediliyor ya da fark edilmiyor.
Artık bir şeyler yapıp ona manevi bir destek sağlayacak bir yerlere göndermek istediğinde bu sefer çocuk ortamını bulmuş ve yolunu çizmiş bir çok şeyden soğuyup güvenmediği için bu yerleri red ediyor.
Tüm gençlik ve tüm evlatlarımız adına bir kez daha feryat ederek yalvarıyoruz; lütfen bu körpe kalplerdeki sevgi ve muhabbet kurumadan, gözlerindeki umut parıltısı sönmeden, güven ve samimiyete dair umutları tükenmeden bu evlatların tutunacak dalları, yaslanacakları omuzları, sığınacak limanları olalım.
Dinleyelim, güven duyalım ve güven verelim.
Ama en önemlisi sevelim onları tüm kalbimizle.
Vallahi samimi sevgi ve çıkarsız ilgi birçok vaazdan daha etkilidir.
Bu ilacı sunalım cömertçe. Ayırım yapmaksızın, ötekileştirmeden kucak açalım onlara.
Aksi halde hapishane, ıslah evleri, sokaklar, batakhaneler ve mezarlıklar bu narin bedenleri sarıp bizden alır. Bu vebalin altından kalkamayız dostlar...