Dünya

Mossad başkanı: İran'a karşı üç ülkeye nükleer verelim.. Türkiye de var mı?

Soykırımcı israil Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun geçtiğimiz hafta askerî sekreteri Tümgeneral Roman Gofman’ı Mossad’ın yeni başkanı olarak ataması, israil güvenlik kurumlarında dikkat çekici tartışmaları beraberinde getirdi.

Abone Ol

Başbakanlık açıklamasında Gofman’ın askerî kariyerine geniş yer verildi; 7. Zırhlı Tugay komutanlığı, Başan Tümeni komutanlığı ve işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze’de hükümet faaliyetlerinden sorumlu birimdeki görevi bunlar arasındaydı. Buna karşın, Gofman’ın güvenlik vizyonu ve karar alma yaklaşımı hakkında kamuoyu hâlâ sınırlı bilgiye sahip.

Araştırmacı gazetecilik platformu “Shomrim” tarafından yayımlanan yeni bir rapor, Gofman’ın 2019’da eğitim aldığı Ulusal Güvenlik Koleji dönemine ışık tutarak bu boşluğu doldurmaya çalışıyor. Gofman, burada eğitimini tamamladıktan sonra Hayfa Üniversitesi’nden siyaset bilimi alanında yüksek lisans elde etmiş, ardından tuğgeneral rütbesiyle Başan Tümeni komutanlığına atanmıştı.

Rapora göre Gofman, eğitim sürecinde Dr. Anat Stern’in danışmanlığında, İran’ın nükleer programına ilişkin son derece sıra dışı bir çözüm önerisi içeren akademik bir makale kaleme aldı. “Geçmişte Kalan Kıyamet Günü” başlıklı bu çalışma, İran’ın nükleer silaha sahip olma eşiğini aşmasının ardından israilin 2025 yılında atacağı adımlara dair bir senaryo sunuyor. Gofman bu senaryoda, geleneksel nükleer silahlanmayı durdurma yöntemlerine alternatif olarak, israilin Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye’ye “kontrollü biçimde” nükleer başlık satmasını öneriyor. Amaç, çok kutuplu bir caydırıcılık sistemi oluşturarak İran’ın bölgesel üstünlük kurmasını engellemek.

Senaryoya göre israilin bölgeye nükleer silah yayma tehdidi, küresel güçlerin —ABD, Rusya ve Çin’in— müdahalesini tetikliyor. Her bir büyük güç, bölgedeki bir devletle nükleer ortaklık kuruyor ve böylece dengeli, çok merkezli bir caydırıcılık sistemi oluşuyor. Shomrim’e göre bu öneri teorik olsa da, israilin nükleer politika geleneği düşünüldüğünde son derece “kırmızı çizgi dışı” bir yaklaşım.

Raporda ayrıca Gofman’ın, bir başka öğrenciyle birlikte hazırladığı ikinci bir akademik çalışmaya da yer verildi. Bu çalışmada “düzenli askerî komutan” ile “stratejik kaptan”—yani güvenlik kademesi ile siyasi liderlik—arasındaki ilişki inceleniyor. Sonuç: askerî komutanlar yalnızca politikayı uygulayan teknisyenler değildir; stratejik vizyon geliştirmeli, karar alma süreçlerine etki etmeye çalışmalı, gerektiğinde sahadaki operasyonel manevralarla boşlukları doldurmalıdır. Çalışma, askerî liderin etkisini artırması için üç araç tanımlıyor: doğrudan diyalog, ilişki ağında nüfuz genişletme ve sahadaki eylemle manevra yapma.