Sabah namazına daha çok olmasına rağmen, sarayın koridorları hareketli, lambaları ışıl ışıldı. Saray`ın sahibi de ayaktaydı. Hızlıca pijamalarından kurtulmaya çalışıyor ve alnından aşağıya akan terleri siliyorken aynı zamanda da, biz ne yaptık vah vah! Vah ki bize ne vah! Diye dövünüyordu.
Saray`ın dış kapısı da içeriden farksızdı. Gecenin o vaktinde Sarıklı Hocaları, Kravatlı Bürokratları taşıyan kırmızı plakalı araçlar bir bir kapıdan içeri giriyordu. Bu OHAL`in sebebini merak eden çağrılanlar alındıkları odada merakla fısıldaşırken en baş müşavir Ebu İsmail telaşla içeri girip, Haydi beyler, Beyefendi sizi bekliyor, diyerek soru dolu gözleri daha da telaşlandırdı.
Hep beraber yüksek irtifaya ulaşıp koca kapıdan içeri girdiklerinde, Beyefendiyi telaşlı bir şekilde koca salonun içerisinde, vah vah biz ne yaptık! Allah`tan Korkun! Adaletli Olun! diyerek volta atarken buldular. Herkes telaşla kendine gösterilen yere oturmuştu. Ebu İsmail, emrettiğiniz gibi herkes burada efendim, dedi.
Misafirlerden biri biraz korkuyla, hayırdır efendim yine darbe girişimi mi var, diye sordu. Daha beteri, diyen Muktedir başladı anlatmaya, biraz önce korkunç bir rüya gördüm. Çok güzel bir düğündeydim. Tam da arzuladığımız gibi bir düğün, dualar, salâvatlar, ilahi ve mevlitlerle kâmil kılınmış Salih insanların olduğu bir düğün. Onlarca hatta yüzlerce iffet abidesi gelin vardı. Nedense bu düğündeki sevinç bile hüzün kokuyor, tebessümler ağlama efektleriyle hayat buluyordu. Ortam şahane, insanlar ise dillerinden dökülen ilahi kelamlardan mülhem bir haldeydiler.
Cübbeli misafirlerden, herkesin Hoca diye hitap ettiği zat, Rabbim hayırlara vesile kılsın. Ne de güzel bir rüya görmüşsünüz, bu telaşınızın sebebi ne, neden rüyanızı korkunç olarak tabir ettiniz ki, diye sordu.
Sözün burasında soru sorulanın kelimeleri boğazında düğümlenmeye başlamıştı. Ağır ağır cevapladı Hocayı, düğün de her şey tamam ve mükemmel idi ama bir eksiklik vardı. Gelinlerin yanlarındaki sandalyeler boştu. Yani anlayacağınız düğün vardı, gelin de vardı ama damat yoktu ortada.
Damat mı yoktu? Damatsız düğün mü olur? Oluyor işte, hem de bizim iktidarımız döneminde. Rüyamda gelinlerin alınlarında bulunan bandajlara bakınca şok oldum. Bandajlarda 22, 23, 24, 25 gibi anlam veremediğim rakamlar vardı. Bir de damatların olması gereken sandalyelere her baktığımda kalbimin sıkıştığını ve adeta o boş sandalyelerden uzanan ellerin boğazımı sıktığını hissediyordum. Orada bulunan birine, nerede bu damatlar, bu gelinlerin alınlarında yazan rakamlar da ne, diye sordum.
O zat bana, önce şu tarafa bak dedi. Gösterdiği tarafa bakınca, iki nehrin kızıl kızıl aktığını gördüm. O zat, bak bunlar Dicle ile Fırat nehirleri diyerek devam etti, sorduğun damatları bu kıyılarda kurtlar kapıp zindanlara tıktılar, gelinlerin alınlardaki rakamlar ise kurtların, damatların vücutlarındaki diş izi sayıları, dedi.
Sonra da yakama yapışarak, Allah`tan korkun! Adaletli olun! Şu Fırat ve Dicle gibi kızıl akan gözyaşları yetsin artık, Adalet beklemez, deyip beni sarstı. Düğün bir anda kesilmiş ve ortamda olan herkes yok olmuştu. Bu kez nur yüzlü erkekler, damatlar dikilmişti karşıma. Nedense ellerinin yakama yapışmak için hazır olduğu hissi vardı içimde. Herkes bana dönmüştü, sizden af isteyen yok. İstediğimiz Adilane bir şekilde tekrardan yargılanmak, diyerek nur yüzleriyle bana doğru geliyorlardı. Fırat ile Dicle kıyısında kurtlar kuzuları kovalıyordu. Sanki mahşer günüydü ve benden o kuzuların hesabını soruyorlardı.
Rüyayı dinleyen herkes şok olmuştu. Hemen emirler verilmiş ‘Adalet Beklemez` kuralınca 25 yıllık esaret son bulmuştu. Nur yüzlü taze damat Abdullah Zengin ve arkadaşları Yusufiler özgürlüklerine kavuşmuşlardı.
Ben bu rüyayı, inşallah gerçek olur, diyerek kafamda kurguladım. Çünkü yazdık olmadı, çizdik olmadı. Belki Mısır Kralı gibi bizim muktedirler de bir gece rüyalarında Yusufilerimize kapıları açacak, hakikatleri ortaya çıkaracak bir rüya görürler.
Rüya gerçek olmasa da Fırat ve Dicle kıyılarında dolaşan kurtlar ve mahşer apaçık bir gerçek.
Gelinlerin alınlarında 22, 23, 24, 25 rakamları gerçeğin ta kendisi…
Veeee
Allah`tan korkun! Adaletli olun! Çağrısı ise gerçek oğlu gerçek.
Yeter ki; muktedirler, Adalete niyet etsinler. Adalet, onları rüya da bile olsa bulur…
Son Söz; Allah`tan Korkun! Adaletli Olun…
Abdullah Zengin ve tüm Yusuflara selam olsun…