Hey adı Müslüman olan liderler!
Hey kör ve sağırlar!
Hey her akşam mükellef sofralarda karın doyuranlar!
Hey saraylarda, altın kaplama çatal kaşıkla tıkınanlar!
Hey bir oturuşta bir öküzü mideye indirenler!
Hey deveyi hamutu ile götürenler!
Duydunuz mu beyler! Duydunuz mu hey!
Gazze’de çocuklar açlıktan ölüyor.
Hadi silah gönderemediniz, hadi asker gönderemediniz. Peki, gönderecek bir parça ekmeğiniz, bir şişe temiz suyunuz da mı yok?
Hey kalplerinde Siyonist korkusu saltanat süren kudret sahipleri!
Nasıl, akşam yemeğini beğendiniz mi? Kuş sütü mü eksikti sofranızda yoksa ejder meyvesi mi?
Ey diplomasi diplomasi diye havanda su döven dilleri kopasıcalar!
Bilir misiniz 52’niz birden Mekke döneminde yaşayan birkaç müşrik kadar bile erkek, merhametli, cesur ve insaflı olamadınız.
Mekke’de müşrikler Müslümanları Şib-i Ebi Talib’e mecbur kılıp kuşattıkları zaman da aynen bu zaman gibiydi.
Lakin o demde Müslümanlar azdılar ve zayıftılar.
Ama şimdi öyle mi? 52 Devlet 2 Milyar Müslüman! Ama o zaman o kuşatma altındaki Müslümanların yardımına koşan birkaç Müşrik vardı.
Hadi geçtik Müslümanlığınızdan, imanınızdan, İslamlığınızdan. İnsanlığınıza ne oldu?
Yok mu içinizde bir deveye yiyecek yükleyip boykot altındaki Müslümanlara gönderen Hâkim bin Hizam gibi bir adam?
Yok mu içinizde yardımı engelleyen Ebu Cehil’in başını yarıp onu yere düşüren Ebul Bahteri gibi bir adam?
Yok, değil mi? Yok, vallahi de yok, billahi de yok. Eğer bu adı anılan 52 sözde liderden birkaçı bile o Müşrikler kadar cesur olmuş olsaydı, bugün
Gazze’de çocuklar açlıktan ölmezdi.
Bakın da o 3 Müşrike ibret alın? Onlardan Ebul Bahteri Bedir Savaşı’nda müşriklerin safında öldürüldüğü halde tarih onu Mekke’de boykot altındaki Müslümanlara yardım edenlerden biri diye yazdı.
Peki, ey tıka basa yiyip ardından da Gazze duyarı kasan, Siyonistlerle ticareti devam ettiren ve herkes gibi ekranlardan Gazze’deki katliamı izleyen kâğıttan kaplanlar, tarih sizi nasıl yazacak acaba?
Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken onlara bir parça kuru ekmek ulaştırmayanlar, susuzluktan ölen çocuklara dudaklarını ıslatacak bir damla temiz su sağlayamayanlar olarak mı geçmek istiyorsunuz tarihe?
Öyleyse bravo size!
Başardınız! Madalya töreninde Netanyahu ile aynı kürsüde suç ortağı kategorisinde madalya almayı başardınız.
Bu utanç size dünyada da yeter ahirette de?
Var! Vallahi de billahi de var!
Mahkeme-i Kübra var!
Hesap var!
Sırat var!
Mizan var!
Mahşer de var, Mahşer meydanı da var!
Sorgu da var sual de var!
Açlıktan ölen o bebeklere elbette sorulacak. Sizlere de sorulacak…
Bu çocuklar açlıktan, susuzluktan ölürken siz neredeydiniz? Onca geminiz, uçağınız, o çok övündüğünüz
İHA’nız, SİHA’nız olduğu halde bu çocuklara neden bir parça kuru ekmek ulaştırmadınız, diye elbette sorulacaktır size de!
Görelim bakalım o çocuklar Netanyahu’dan önce sizin yakanıza yapıştığında ne cevap vereceksiniz.
Hani derler ya, zararın neresinden dönülürse kârdır diye. Halen fırsatınız varken koşun Gazze’li çocukların yardımına…
Yoksa o çetin sorgu gününe, açlıktan ölen çocukların müşteki oldukları o Mahkeme-i Kübra’ya hazırlayın kendinizi…