Türkiye’de genellikle seçim süreçleri, mecrasından, olması gereken platformlardan ya da doğasından uzaklaştırılarak yürütülür, tartışmalar bu yönde devam eder.
Aynı durum yaklaşan yerel seçim için de geçerli gözüküyor. Özellikle yerel düzeyde başarısız olanlar, süreci yerel seçim gerçeği üzerinden okumak istemiyorlar.
Çünkü halka sundukları bir şeyleri olmadığının onlar da farkındalar. Normalde yerel seçimlerin ‘Hizmet yarışı’ mantığıyla yürümesi gerekirken olaylar daha büyük hatta küresel eksende tartışılıyor.
Özellikle bu tür tartışmaların son dönemde Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yaşanması dikkat çekiyor.
DEM Parti, olayı ısrarla yerel seçim bağlamından kopararak bölgede kaos oluşturup ondan faydalanmak istiyor.
Bu amaçla da bölgede huzur, hizmet, kalkınma, sükûnet, kardeşlik adına atılan her adıma şiddetle karşı çıkarak, Kürtler huzur bulmasınlar ve bize muhtaç olsunlar, anlayışıyla devam ediyorlar.
Normal şartlarda, dünyanın her yerinde siyaset yükselirken silahlı yapıların zayıflaması gerekir. Burada bir ters orantı olmalıdır. Ama bu gelenek siyasi anlamda bağımsız hareket edebilme kapasitesine sahip olmadığından, burada bir tür doğru orantı söz konusu.
Silahlı güçler zayıfladıkça bunlar da zayıflıyorlar. İşte bu noktadan hareketle sürekli savaşı, kavgayı önceliyorlar.
Ortada, sürekli savrulan, sürekli boyunduruk altında olan bir siyasi yapı var. Her daim kullandıkları ‘Halklar’ tabirinin içerisinde Kürtlerin olmadığı bu seçim sürecinde bir kez daha anlaşıldı.
Özellikle HÜDA PAR’ın insan, liyakat, adalet ve hizmet eksenli yapıcı siyaseti karşısında takındıkları tavır, siyasi ve insani olmaktan çok uzak bir tavır.
En son olarak Baas kafalı birinin son olarak Van’da yaptığı konuşma hem Ülkenin geneli açısından hem de Kürtlerin geleceği açısından tehlikeli bir bakış açısıdır.
Kürtlükle hiç alakası olmayan Baas zihniyetli biri Van’da HÜDA PAR’ı suçlayarak halk nezdindeki sempatisini kırmak adına eski yalan ve iftiraları tekrarlayıp Kürtlere huzursuzluk, kardeş kavgası, fakirlik ve hizmetten mahrum bırakılmayı layık görüyor.
Dikkat edin halkın yararına hiçbir projeleri olmadığı için gittikçe halktan uzaklaşıyor ve de Kandil’le paralel güç kaybediyorlar.
HÜDA PAR ise klasik İslami Kürt geleneğinden gelmenin getirdiği artıyla halk ile halkın dili ile konuşarak kendini anlatmaya, iftiraları boşa çıkarmaya başladı. Başta Batman ve Diyarbakır Büyükşehir adayları olmak üzere gösterilen adaylar, gerek kullandıkları yapıcı dil ve üslup ile gerekse de hazırladıkları projeler ile seçmenler nezdinde karşılık bulmaya başladılar.
Bu durum en çok da Türk Solunu, Türkiye’deki Baasçıları ve onların kontrolünde DEM’lenenleri rahatsız ediyor.
O kadar ki; bir fotoğraf karesine bile tahammülleri kalmamış. Bu, aslında ‘çanlar kimin için çalıyor’ sorusunun da cevabı niteliğinde olduğu gibi artık eskisi gibi, alternatifsizliğin getirdiği konformist siyasetin para etmediğinin de işareti. Bu işareti gördüklerinden dolayı da her zaman olduğu gibi yalanın, dolanın, iftiranın gölgesinde DEM’lenme yolunu tercih ettiler.
Ama HÜDA PAR’ın onların seviyesine inmeden halkın menfaatine olacak şekilde temiz bir dil ile siyaseti devam ettirmesi birçok alanda onların fitnelerini boşa çıkarıyor.
Dem artık o dem değil de bu dem mi acaba?