Malumunuz ekonomik kavramların çoğu uzmanların dışındakilerin anlayamayacağı şekilde ifade ediliyor. Enflasyonun ne olduğunu milletin çoğu bilmez. Zaten bilmelerine gerek de yoktur. Ama millet tenceresine, mutfağına, gelen faturalarına yani kısacası alım gücüne bakar.
Ülke ekonomisinin yüzde bilmem kaç büyümesi değil, kendi alım gücünün büyümesi ilgilendirir vatandaşı. Geçen Çarşamba günü Anadolu Ajansı, “Türkiye OECD’nin en yüksek oranda büyüyen ikinci ülkesi” başlığıyla bir haber geçti.
Bu habere göre, Türkiye OECD yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü ülkeleri arasında Slovenya’dan sonra yüzde 7.6’lık oranla en fazla büyüyen ikinci ülke olmuş.
Yani Türkiye’nin ekonomisi yüzde 7.6 oranında büyümüş. Bir başka deyişle herkes yüzde 7.6 oranında zenginleşmiş. Ne diyelim mübarek olsun zenginliğimiz.
Peki, soralım, bu büyümeden ya da zenginleşmeden pay alan var mı? Bu oran milletin bütçesine ya da alım gücüne yansıdı mı?
Hadi ay sonunda milletin cebinde yüzde 7 daha fazla para kaldı mı sorusundan vazgeçelim. Peki, yüzde 7 daha az borçlanan ya da daha az açık veren var mı?
Yok… Evet, kâğıt üzerinde ekonomi şaha kalkmış, büyümüş, coşmuş… Ama nedense bundan garip gureba, asgari ücretli, emekli, çiftçi, köylü pay alamamış… O zaman ben ne anladım bu büyüme hikâyesinden…
Durum şu ki; Türkiye ekonomisi büyümüş, para kazanılmış ama bu büyüme, bu kazanımlar her zaman ki gibi, tabana yayılmamış tam aksine yine her zaman olduğu gibi belli bazı kesimlerin cebine girmiş. Zenginleri daha zengin kılmış…
Refahın tabana yayılmaması, denilen şey de tam olarak bu olsa gerek. Türkiye’de 80’li yılların ortalarında kullanılan bir, Orta direk, tabiri vardı. Birçok alanda espri konusu yapılsa da bu tabir, zengin ile fakir arasında bir yerde duran ekonomik zümreyi ifade etmekteydi. Zamanla da bu kesim çoğunluk haline gelmişti. Ta ki 2000’li yıllara gelene dek. 2000’li yılların başlangıcındaki koalisyon hükümetleri, işi eline yüzüne bulaştırınca bu kesim de yokluğa mahkum olmuştu.
AK Parti’nin iktidara gelmesiyle zaman sürecinde yeniden adına orta direk, denilmese de bu tür bir zümre oluşmaya başlamıştı. Bu bir anlamda refahın tabana yayılması manasını taşımaktaydı.
Ama gelin görün ki; yaşanan son ekonomik kırılmalardan ötürü bu grup yeniden gerilemeye ve dolayısıyla da zengin ile fakir arasındaki uçurum gittikçe derinleşmeye başladı.
Zengin daha da zenginleşirken fakir ise daha da fakirleşmeye başladı. Hükümetin ne yapıp edip piyasayı daha fazla kontrol altına alması gerekiyor.
Bu da geçici pansumanlarla olacak bir şey değildir. Devletin kazandıklarının milletin tamamına akması lazım. Zengini daha fazla zenginleştirmek bir çözüm değildir.
Herkes de biliyor ki; Millet rakamlara değil, cebine ya da alım gücüne bakar…