Bu bir özlem ve hasret yazısıdır. Bir nevi saygı ve muhabbet namesidir.
Xalo! Ya da gerçek bir Yusufiliğin sergüzeşti…
Onu yani Xalo’yu ilk tanıdığım da yıllar 1994’e, mekân ise Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nin 39. Koğuşu’na şehadet etmekteydi. Biz hep Xalo bildik onu. Şakirliğine ise zamanla agâh olduk.
1994’ün 24 Ocak günü gece yarısıydı. Gözaltı denen uzun işkence döneminden sonra Diyarbakır DGM kalemimizi kırmış ve bizi 39. Koğuş’a yani Medrese-i Yusufiye’ye sevk etmişti.
Onca işkence ve zulümden sonra bir gece yarısı 39. Koğuş’un kapısı açılmış ve biz 11 kişi Yusufi olma şerefine nail olmuştuk. Fiziki yara berelerimiz hala sızlasa da kalbimize bir huzur gelmişti. Zindanda da olsak kardeşlerimizle beraber olmanın güveni ile Xalo ve yarenlerinin mütebessim simalarında kendimize ait duyguları bulmuştuk.
Simasında coğrafyasının renklerini taşıyan ve onca kardeşin arasında hemen temeyyüz eden biri vardı. Herkesin Xalo diye hitap edip saygı duyduğu biri… Belli ki bir liman, bir sığınak durumundaydı.
92’den 94’e zindandaydı. 94’ten 2000’e yine zindandaydı. Kendi deyimiyle ‘Ne de çok Yusuf Yaşarım bu gün Eba Abdillah’ deyip hitap ettiği Eba Abdillah şehadete ererken de o zindandaydı.
2001’in Hazan Mevsiminde üstadı, gönül deryasının ser çeşmesi, hocası şehadete erişirken de Xalo zindandaydı.
‘Esaret mi İnce Oynuyor Âlemimizde’ diye halini mısralara döküp Muhammed Enes’le beraber ‘Bir selama, bir İnsana bir de suya yandığı o ıssız sahrada İsmailler yetiştirirken’ de zindandaydı. Hem de bir yanında Abdullah’ı bir yanında İbrahim’i ile…
2004’te de zindandaydı 2014’te de. O zaman da zindandaydı şimdi de halen zindanda…
İnfaz denen yasalar çıkıp hırsıza uğursuza kapılar açılınca da o ve yarenler için duvarlar örüldü zindan kapılarının önüne…
Kaç ‘bid’a sinin’ eskitti yarenleriyle beraber memleket zindanlarında ve kaç milyon kere kapandı demir kapılar üzerlerine Allah bilir…
28 koca yıl kaldı geride. Bizim bir çırpıda telaffuz ettiğimiz ama o ve yarenlerinin her gün her anını gecesini gündüzünü ta iliklerine kadar yaşadıkları 28 sene… Çeyrek asır ve üç fazlası…
28 koca senede o duvarlar ancak direniş ve teslimiyete şahitlik ettiler. Asla isyan ve bıkkınlığa şahit olmadı o dikenli teller…
28 Yılda hep tekbirler yükseldi o ve yarenlerinin teheccüd simalı ak yüreklerinden insanlığa necat çağrısı olarak.
Tam 30 seneye kırılmıştı kalemleri… Tam 30 tane 365 güne… Niye mi? Rabbim Allah, demenin suç sayıldığı o yıllarda bile Hakkı haykırdıkları için…
Belki 3 Asır uyumadılar ama 3 asra bedel sabır ektiler yüreklerine zindan zindan. Belki kızıl deniz gibi zindan duvarlarını yaracak bir asaları da olmadı ama Xalo ve yarenleri hiçbir zaman ‘Ey Musa sen ve Rabbin gidin savaşın’ demediler. Aksine, Sabr-ı Cemil’i silah diye kuşanıp o karanlık dehlizlerde deniz feneri oldular her vakit.
30 parçaya bölünen o kalemin tam 28 parçasını gençlikleriyle yapıştırıp dimdik kalmayı başardı Xalo ve yarenleri. Sabır tespihinin son iki habbesi kaldı geriye çekilmedik.
Onlar sabırla biz umutla bekliyoruz…
Çok uzaklardan, Muhacerat yurdundan Xalo ve yarenlerini muhabbetin en yücesiyle selamlıyorum…
Bizler burada Muhammed Eneslerle beraber umutla bekliyoruz özgürlüğe açılacak o kapının gıcırtısını…
Dedim ya son iki habbesi kaldı sabır tespihinin çekilmedik…
Selam ve Dua ile…