Bizim Behlül, malum olduğu üzere Harun Reşid ile kanka mesabesinde yakındır. O yüzden de saraya girip çıkarken sorgu suale uğramama ayrıcalığına sahiptir doğal olarak. Yine bir gün elini kolunu sallaya sallaya saraya dalan Behlül, bu kez sınırları zorlamak niyetindedir.
Saray koridorlarını paldır küldür arşınlayan Behlül, Harun Reşid’in kabul salonuna ulaşmıştır. Bir anda içeri dalan Behlül doğruca tahta ulaşıp tahtta oturmaya başlar.
Tamam, Behlül ayrıcalıklıdır ama halifenin tahtına oturacak kadar da değil. Behlül’ü tahtta oturur vaziyette gören nöbetçiler, biraz da kendi canlarından korktukları için hemen Behlül’den tahttan inmesini isterler.
Ama Behlül işte, inat eder. O inat edince de nöbetçiler onu dövmeye başlarlar. Dayağı yiyen Behlül paşa paşa tahttan inerek yere oturur ve ağlamaya başlar.
Bir müddet sonra Harun Reşid mesaiye başlamak için kabul salonuna giriş yapar. Her zaman her fırsatta kendisine laf çakan Behlül köşeye sinmiş hüngür hüngür ağlamaktadır.
Durumu öğrenen Harun Reşid başlar gülmeye ve Behlül’e takılmaya. Ne oldu Behlül seni çok mu dövdüler, bu ne feryat bu ne figan?
Bir anda ağlamayı kesen Behlül, yapıştırır cevabı; valla ben kendime ağlamıyorum ey Halife, aslında gözyaşlarım senin için akıyor. Sana ağlıyorum ey halife sana!
Bana mı? Neden ki? Dayağı yiyen ben değilim ki, sensin. Asıl sen kendi haline ağla. Söyle bakalım neden benim için ağlıyorsun?
Valla ben o tahtta sadece 2 dakika oturdum halim ortada. Adamların ağzımı burnumu kırdılar. Sen ise yıllardır o koltukta oturuyorsun vay senin haline. Ben iki dakikada bu kadar dayak yediysem sen yıllardan beridir bu koltukta oturmanın karşılığı olarak ne dayaklar yiyeceksin Allah bilir.
Aman ha taht sahipleri bu kıssayı unutmasın bence...
Madem Behlül dedik, Harun dedik, taht dedik gelin size bir kıssa daha anlatayım.
Behlül nicedir Harun Reşid’in sarayına uğramaz olmuştur. Behlül, Harun Reşid’de bağımlılık yapmıştır adeta. Her gün bir doz Behlül ilacı almayınca adeta yoksunluk sendromuna girmektedir garibim(!)
Emrindeki askerleri çağıran Harun Reşid, onlardan Behlül’ü bulmalarını ister. Her yeri arayan askerler Behlül’ü şehrin mezarlığında uyurken bulurlar.
Askerler hemen uyandırıp yaka paça Harun’un huzuruna çıkarırlar. Behlül başlar sitem etmeye, sen beni neden uyandırtıp da buraya getirdin ki; ben ne de güzel uyuyordum. Hem de çok güzel rüyalar görüyordum, der.
Harun merak edip rüyanın ne olduğunu sorar. Behlül, rüyamda çok büyük bir padişah olmuştum. Azametli tahtımda azametle oturmuştum. Etrafım askerlerle, beylerle doluydu. Hepsi bana el pençe divan duruyorlardı, der.
Harun işi hemen gırgıra döker, Rüyadaki padişahlıktan ne çıkar ki; bak uyandın ve bitti, der.
Behlül o anda füzeyi ateşler.
‘Ne fark eder ki, ben gözlerimi açınca benim padişahlığım bitti. Senin padişahlığın ise sen gözlerini kapayınca bitecek ve bunun hesabı başlayacak, der...
Kıssa odur ki; hissesi, istifadesi ziyade ola...
Selam ve dua ile...