Üzerine güneşin doğduğu her gün, her insan için bir milattır; çünkü birkaç saat öncesi uyku denilen yarı bir ölüme uzanmıştır. Yeniden uyanıp uyanmaması meçhulken doğan yeni güneşle uyanması o kişi adına ‘yeniden diriliş’ çerçevesinde bir milattır.
İnsanlığın manevi uyanışına vesile olan her gelişme ve olay da bu minvalde bir milattır.
6-7 Ekim tarihleri 2014’ten bugüne, bugünden üzerimize güneşin doğacağı her 6-7 Ekim için bir milattır. Çünkü bugün hakkı batıldan, mazlumu zalimden, masumu mücrimden ayıran Yasin Börü ve arkadaşlarının şehadet yıldönümüdür.
Bir Kurban bayramının son demlerinde muhtaçlara ulaştırılacak kurban etleri ellerinde iken, vahşi ellerle gelen kendilerinin Allah için kurban oluşunun miladıdır.
6-7 Ekim, bu coğrafyada onurlu bir duruşla onursuz duruşları, merhametli gönüllerle gaddar kalpleri birbirinden tefrik eden bir milattır.
Ve bu tarihten tam 9 yıl sonra 7 Ekim tüm mazlum beldeler ve yürekler için yeni ve küresel bir milada şahitlik etti.
Bir şafak vaktinde Kudüs’ün murabıtları, Aksa’nın muhafızları ve Kassam’ın mücahitleri kibirleri vahşetle mücessemleşmiş melun siyonist güruhun üzerine TUFAN olup ölüm kustular, cehennem muştuladılar.
Ve her iki olayın akabinde Kur’an ayetleri manen yeniden kuşattı mümin kalpleri ve cihadı kuşanmış bedenleri… Ayetler, mana ve hikmet nazarıyla okununca bir yandan vahşi siyonist zihniyet deşifre olur; bir yandan masum ve mümin duruşlar gıptayla izlenir:
“Ey Peygamber! Kalpleri inanmadığı halde yalnızca dilleriyle “İnandık!” diyen münafıklar ve yalanı can kulağıyla dinleyen ve sana gelmemiş bir topluluk hesabına casusluk eden Yahudilerden küfürde birbirleriyle yarışırcasına koşturanlar sakın seni üzmesin. Onlar, kitaptaki kelimelerin yerlerini ve anlamlarını değiştirerek tahrif ederler. Peygamber’in huzuruna gelenlere şöyle derler: “Eğer size şöyle bir hüküm verilirse kabul edin, eğer istediğimiz hüküm verilmezse onu kabulden geri durun!” Allah bir kimseyi fitneye düşürmek isterse, artık sen onu Allah’ın elinden kurtaramazsın. Onlar, kalplerini Allah’ın temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada bir rezillik, âhirette de pek büyük bir azap vardır.” (Maide: 41)
“Bunun üzerine Rableri, onların dualarına şöyle icâbet buyurdu: “Ben, erkek olsun kadın olsun içinizden çalışan hiç kimsenin amelini boşa çıkarmayacağım. Zira siz birbirinizi tamamlayan parçalarsınız. Hicret eden, yurtlarından çıkarılan, benim yolumda eziyet gören, hakarete uğrayan, savaşıp şehit olanların günahlarını mutlaka affedeceğim ve onları Allah tarafından bir mükâfat olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım...” (Al-i İmran: 195)
“İnsanlar içinde mü’minlere en şiddetli düşmanlık besleyenlerin Yahudiler ve müşrikler olduğunu görürsün…” (Maide: 82)
“Ey iman edenler! Düşman ordusuyla karşılaştığınız zaman sebat edin, dayanın ve Allah’ı çokça zikredin ki başarıya erebilesiniz.” (Enfal: 45)
“İşte bundan dolayı İsrâiloğulları için şu hükmü koyduk: ‘Bir cana kıymanın veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmanın cezası olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.’ Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller, mucizeler getirdiler. Ne var ki, bütün bunlardan sonra onların pek çoğu hâlâ yeryüzünde taşkınlık yapıp durmaktadırlar.” (Maide: 32)
“Ey mü’minler! Düşmanlarınıza karşı tüm imkânlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın, beslenmiş ve eğitilmiş savaş atları yetiştirin. Böylece, Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutun. Allah yolunda ne harcarsanız karşılığı size tastamam ödenir ve hiçbir haksızlığa uğramazsınız.” (Enfal: 60)