Gazze’deki mezalimin 7. Ayına girdiği bir süreçteyiz.
Rahmet ayı Ramazan’ın son günündeyiz ve yarın hayırlısıyla bayram…
Gazze başta olmak üzere Doğu Türkistan gibi diğer mazlum coğrafyalarda yaşanan zulümler ve işlenen cürümler karşısında Ramazan’ın rahmetine eriştiğimizi gönül rahatlığıyla söyleyebilir miyiz?
Gazze’de her dakika, her saat ve her gün masum, nazik ve çaresiz canlar dünyanın gözü önünde ve ümmetin suskunluğu karşısında katledilirken yarın bayramı bayram olarak hak ettiğimizi iddia edebilir miyiz?
Ey yönetici, idareci, muhalif, patron, sanatçı, yazar, akademisyen, aktivist, esnaf ve memur Ramazan’ın bu son deminde ve bayramın bu mübarek arefesinde Müslüman kimliğimizle aynaya baktığımızda Gazze ve mazlumlar konusunda gözlerimizi gözlerimizden ayırmadığımıza, utançla yere indirmediğimize ve bu konuda gönlümüzün rahat olduğuna, mesuliyetimizi hakkıyla yerine getirdiğimize inanıyor muyuz?
Dinini, ideolojisini, ırkını, menfaatini, mezhebini, gücünü ve nüfuzunu üstün tutma adına her türlü saldırıyı meşrulaştıran, vahşeti sıradanlaştıran ve katliamı normalleştiren İslam düşmanlarına, emperyalist bloka, siyonist çeteye ve nifak yapılarına karşı her türlü işbirliğinin, ticari ilişkilerin ve ali(!) menfaatlerin derhal kesilmesi, sonlandırılması gerektiğine inanıyor muyuz ve gereğini yapıyor muyuz?
En üstten en alta kadar sosyal her statünün kararınca kadarınca mesuliyet getirdiğini, bu mesuliyet bağlamında kötülüğü, haramı, zulmü ve işgali önlemede üstten alta doğru el/güç ile, dil/anlatma, yazma ve davet ile; kalben buğz ve taraf olmama ile bir müdahale olması gerektiğinin farkında değil miyiz?
Bir ben’le ne olur, benim aldığım birkaç ürünle değişen ne olur?
Deyip boykotu küçümseyen ve mazluma ihanet/kurşun olma ihtimali olan ürünü ihtiyaç diye almayı meşrulaştıran ben, sen, o, biz, siz ve onlar sonsuz sayıda sıfırın önüne getirilen bir’le on, yüz, bin, milyon ve milyar değerler kazandığını veya katrilyonları ortaya koyan onlarca sıfırın önündeki bir’i çektiğimizde hiçleştiğini ve değersizleştiğini bilmiyor muyuz?
Yarın bayram gününde milletimizin, yakınlarımızın, komşularımızın ve ailemizin bayramını kutlarken; çocuklarımızı kucağımıza alıp yanaklarından öperken ve ceplerine harçlıklarını koyarken Gazzeli mümin halk, mazlum millet, çaresiz insanlar, yetim çocuklar ve şehri virane masumlar kiminle bayramlaşacak, bayramlarını kim tebrik edecek, yüreklerine kim dokunacak, zulme karşı yanlarında kim duracak diye düşünebilecek miyiz?
“Ben Müslüman bir ülkenin idarecisiyim!
Gazze ve diğer mazlum coğrafyalar için elimden geleni yaptım.
Uluslararası bütün paçavraları bir tarafa atarak siyasi, askeri ve ticari her yönden kardeşlerimin yanında durdum.”
Diyebilecek miyiz?
“Ben Müslüman bir aydın, akademisyen, yazar ve aktivistim!
Gazze, Aksa ve Kudüs davasını her platformda savundum, yazdım, çizdim, anlattım.
Kamuoyu oluşturmak için gecemi gündüzüme kattım.
Kitleleri zulme karşı bilinçlendirmek ve harekete geçirmek uğruna elimden gelen her şeyi yaptım.”
Söyleyebilecek miyiz?
“Ben Müslüman bir şahıs, vatandaş, halktan biri, anne, baba, öğretmen ve esnafım!
Gazze ve Filistin için boykot, infak, dua, etkinlik, protesto ve zulmü telin olarak üzerime düşen ne varsa yerine getirdim, getirmeye devam edeceğim.
Gücüm nispetinde duyarlılığımın ve tepkimin dozunu arttıracağım.”
Haykırabilir miyiz?
Eğer tüm sorulara vereceğimiz cevap vicdani bir rahatlık ve muhasebesi yapılmış bir idrakle ‘EVET’ ise o halde BAYRAMIMIZ MÜBAREK OLSUN!