Dünya genelinde yaygın olan madde bağımlılığı ne yazık ki ülkemizde de her geçen gün artarak büyük facialara neden oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre uyuşturucu kullanımında İstanbul ve Adana ilk sıralarda yer alıyor. Ve yine verilere göre uyuşturucu kullanım yaşı ilkokul çağlarına kadar inmiş.
Her gün uyuşturucu bağımlısı olanların işledikleri cinayet haberleri ile sarsılıyoruz. Mardin, Adıyaman ve geçen gün Bingöl’de işlenen cinayet haberleri... Ne oluyoruz? Bu gidişat nereye? Madde kullanıp etrafına ölüm saçan bireyler!!!
Mardin’de lohusa eşini 17 yerinden bıçaklayan, Adıyaman’da bir daha madde kullanmayacağına dair eşine söz verdiği hâlde uyuşturucunun pençesinden kurtulamayıp cinnet geçirerek eşini katleden, Bingöl’de madde bağımlısı birinin önüne geleni öldürmesi... Ölenlere mi, geride kalan gözü yaşlı anne-babalara mı, yetim ve öksüz kalan çocuklara mı üzülelim, şaşırıp kaldık.
Toplumda yaşanan böylesi acı ve vahim olaylar toplumumuzun maddi ve manevî yönden bir çöküş yaşadığının göstergesidir. Maneviyatın zayıflaması, bir de buna ekonomik sıkıntılar eklenince ne yazık ki bu tür olaylar ile karşılaşmamız kaçınılmaz oldu.
Aile kurumunun zayıflaması, manevî değerler üzerine değil de maddi menfaat ve çıkarlar üzerine kurulan yuvalar ve bu yuvalarda sevgisiz ve ilgisiz büyüyen çocuklar... Sevgiyi ve ilgiyi dışarıda arayan çocuklar ne yazık ki yanlış arkadaşlıklar ve yanlış yollara sapabiliyorlar. Sonuç, ne yazık ki büyük bir hüsran olabiliyor. Akıl ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen cinnet ve cinayetlere sebep olan madde bağımlılığı, ailelerin karşı karşıya kaldığı sorunlar içler acısı.
Aslında bu sorun sadece aileleri, bireyleri değil tüm toplumu ve siyaset kurumunu ilgilendiren bir sorun. Eğitimden sosyal hayatın her alanına kadar geniş yelpazede ele alınıp değerlendirilmeli, sorunun asıl kaynağına inilmeli ve çözüm üretilmeli. Sorun sadece madde kullanımı ile ilgili değil toplumda yaygın bir pazar hâline gelmesi ve kolay ulaşılabilir olması da en büyük bir sorun.
Uyuşturucuyla mücadelede madalyonun görünmeyen yüzüne bakmak gerekiyor. Bu işi ticaret haline getirip, büyük bir pazar oluşturanlara karşı bir şeyler yapılmalı. Baronlar adeta ülkede cirit atıyor. Bağımlılık yapan maddelerin ticareti toplumda tüm dengeleri altüst ediyor. Kısa yoldan zengin olma hayaliyle ne yazık ki ekonomik buhran geçiren kesime cazip geliyor. Özellikle kenar semtlerin ve sorunlu ailelerin çocukları, anne ve babası ayrı yaşayan çocuklar, ekonomik kaygı ve sıkıntı yaşayanlar bu illetin bağımlısı ve satıcısı durumuna düşüyor. En önemlisi de manevi boşluk yaşayanların madde kullanımına daha çok meyil ettiklerini görüyoruz.
Suç sosyolojisi ve dünyanın kriminal literatürüne göre, suçla, suçluyla mücadele etmenin en etkin yolu, suça sebep olan nedenlerin tespit edilmesiyle başlanmalı. Suça sebep olan nedenler ortadan kaldırılmalı. Tüm bunlar yapıldıktan sonra suçla ve suçluyla mücadele edilmesi gerektiği ve suç oranlarının en düşük seviyelere indiği bilinen bir gerçek. Dünyanın birçok ülkesinde suça teşvik eden sebepler üzerinde durulup, söz konusu sebepler ortadan kaldırıldıktan sonra suçla ve suçlu ile mücadele ediliyorken bizde ise sadece sonuçlar üzerine gidilerek önlem alınmaya çalışılıyor.
Madde bağımlılığıyla mücadelede sonuçlara değil, sebeplere inilerek mücadele edilmelidir. Manevi bir seferberlik başlatılmalı. Aileler ve çocuklar korunmalı, istihdam alanları açılmalı, spor ve aktivite, cami ve maneviyat ağırlıklı ortamlarda gençler doyuma ulaşmalıdır.
Bu tedbirler alındığı takdirde gençlerimiz, çocuklarımız bu illetten korunmuş olacak, ailelerin çaresiz ve acı dolu çırpınışları son bulacaktır diye düşünüyorum.
Siz ne dersiniz?