Başörtüsü düşmanlığına bir yenisi daha eklendi. Her gün yeni bir hadise, yeni bir olay. Yine başörtüsü sorunu...
Tüm dünya Gazze’ye, Refah’ta yaşanan acılara yoğunlaşmış, bu katliamların son bulması için çareler ararken bazı kimselerin tüm bu yaşananlardan ders çıkarması gerekirken, böylesi bir nefretle kinini kusması akıl alır gibi değil.
Yine çarşaflı ve başörtülü bayanlara yönelik sözlü ve fiili saldırı!
Bir kadın çarşaflı olduğu için saldırıya uğruyor, hem de hemcinsi tarafından!
Manevî ve ahlâkî çöküşün her geçen gün nasıl büyüdüğünü, insanları nasıl esir aldığını görüyoruz. Sosyal çözülme ve İslâmî kimliğin oluşmaması, en önemli etken.
Sosyal davranış ve toplum, toplum ve hukuk. Bunlar birbirleri ile ilişkilidir. Toplumlar ahlakiyat üzerine kurulur. Ahlâkî kurallar da evrenseldir ve herkes için geçerlidir.
Toplum içinde bu tür haklara riayet etmek mutlaktır. İnsan toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Dolayısıyla sınırlarını bilmeli, sosyal davranış kurallarına uymalıdır.
Bugün kültürel açıdan Batıyı model alan kimselerin kendinden olmayan veya kendi gibi giyinip kendi gibi düşünmeyen kimselere tahammülü kalmadı.
Kin, nefret, taciz, düşmanlık...
Neden bu tahammülsüzlük? Neden bu saldırganlık?
Bir bayanın başka bir bayana saldırması! Hem de ağıza alınmayacak hakaret ve küfürler!
Nasıl bu denli pervasızca küfredebiliyor anlamış değilim. Bir kadına yakışmayan davranış ve hareketler. Kendilerini ilerici ve aydın olarak gören bu insanların ilericilik ve aydınlıktan anladıkları bu mu diye düşünemeden edemiyorum? Bir kadın kendine böyle bir hareketi nasıl yakıştırabilir açıkçası çok şaşkınım!
Bir kadını bu denli saldırgan hâle getiren ne?
Başörtüsü ve çarşaf sorun ise ecdadımızın kurtuluş mücadelesi verirken, ölümüne vatanını müdafaa eden, cepheye mermi taşıyan bu evlatların nineleri tesettürlü ve çarşaflı değil miydi?
Bugünün rahatlığını bu halk çarşaflı kadınlara borçlu değil mi? Ne çabuk unutuyoruz tarihimizi.
Kendi değerlerimiz ve normlarımız çerçevesinde yetişmiş bireyler ile kültür arasındaki ilişkiyi yabana atamayız. İnsanların yetiştirilmesinde, ahlâkî eğitimini almasında sosyal kültür çok önemlidir.
Ne yazık ki had bilmez, edep bilmez, ahlâk bilmez bireyler türüyor ve bu büyük bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Salgın hastalık gibi her geçen gün yayılan bu zihniyetin kendinden farklı düşünene, kendinden farklı giyinene tahammülü yok.
Nasıl bir düşünce yapısı bu? Demokrasi, özgürlük dendiği vakit mangalda kül bırakmayanlar söz konusu farklı bir bakış, farklı bir yaşam tarzı olunca kırmızı görmüş boğa misali sağa sola saldırıyorlar.
Saygı, görgü, kibarlık çok önemli faktörlerdir. Karşılıklı saygı insani ilişkilerin devamı için çok önemli yapı taşlarındandır. Toplum içinde bizi biz yapan, görgü ve nezaket kurallarını kaybediyoruz.
Kişi inancı gereği giyim kuşamı üzerinden ötekileştirilmemeli, ayrımcılığa maruz kalmamalı! 28 Şubat'ın özlemi içinde olanlara yönelik caydırıcı tedbirler alınmalı, başörtüsüne anayasal güvence getirilmeli ve aile kurumu manevi değerlerle donatılmalıdır.
Bu ülkenin öz evlatları, kurtuluş savaşındaki çarşaflı ninelerinin izinden gittiği için böylesi bir hakareti hak etmiyor.
Yüzyıllardır İslam'ın mayasıyla yoğrulmuş bu aziz topraklarda onuruna, daha doğru bir ifadeyle İslam’ın onuruna ve izzetine el uzatılması kabul edilemez. Hele de başında taşıdığı ayete el uzatmak hadsizliğin, ahlâksızlığın ötesinde bir şey.
Yani demem o ki, kişi yalnızca cezalarla durdurulamaz. Bunu durdurursunuz başka biri çıkar, bu böyle devam eder hem de dozu artarak.
Huzurun ve sükûnun, değişimin anahtarı hiç şüphesiz aile kurumunun korunmasında, eğitim ve manevi düzeyin yükseltilmesinde olacaktır.