İnsanlar toplu yaşadıkları yerlerde sevk ve idare edilmeye ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla toplu yaşanan yerlerde siyaset ve ahlâk iç içedir. Ahlâkî kurallar vardır. Bu kuralların toplumda uygulanmasını sağlayan kurum, siyaset kurumudur. Bunun için de yönetime gelecek olan kişinin ahlâkî erdemleri kazanmış olması gerekir. Ahlâkî erdem ise adaletin sağlanması ile olur.
Adalet dengedir, insani ilişkileri düzenleyen ölçüdür. Adaletin sağlandığı toplumlarda huzur ve refah sağlanmış ve insanlar güven içerisinde yaşamıştır.
Adalet, müşterek olan her şeyin, ayırım yapmaksızın, toplumun tüm kesimleriyle paylaşılması ve bunların korunması demektir. Yönetici, halka hakkı olanı adil bir şekilde dağıtmalıdır.
Bir toplumda huzur ve refahın sağlanması adil yöneticilerle mümkün olur.
Bütün adaylar vaatlerde bulunuyor. Sözler veriliyor. Verilen sözler tutulacak mı acaba?
Bugüne kadar gelen bütün yöneticiler türlü, türlü vaatlerle geldiler, ama verilen sözler tutulmadı.
Halkın huzur ve güvenini önceleyen anlayışa sahip olacaklar mı?
Durum oldukça hassas, halkın kararı çok önemli. Karar verilirken bazı konular göz önünde bulundurularak tercihler yapılmalı.
Halkın bir kesimi seçimlere kilitlenmiş adeta. Bir kesim ise seçimlerin bir an önce bitmesini istiyor. Sebebi ise, bugüne kadar verilen sözlerin, vaatlerin seçim gününe kadar olduğunu düşünüyorlar. Bıkkınlık ve umursamazlıklarını dile getiriyorlar. Yüzlerindeki o ifadeyi, o güvenmeyen, inanmayan ifadeyi rahatlıkla görebiliyoruz.
Bir kesim de var ki seçimleri boykot ederek sandığa gitmeyeceğini dile getiriyor.
Seçimlere katılmak, sandığa gidip oy kullanmak, doğru yönde tercih yapmak toplumsal sorumluluğumuzdur. Sandığa gitmeyerek, oy kullanmayarak bu sorumluluktan kurtulmuş olmayız.
Sandığa giderken, oylarımızı kullanırken, bu güne kadar denenmeyeni deneyelim, bir fırsat verelim. Bu yüzden bu sefer HÜDA PAR diyelim.
Seçimlere bir hafta kaldı. Haftaya bugün sandığa gidip yaşadığımız şehri 5 yıllığına seçeceğimiz yöneticiye emanet edeceğiz.
Kullanacağımız her bir oy bir emanettir. Bu emaneti ehil olana verir isek dönüşü güzel olacaktır. Şayet ehil olmayan yöneticiyi seçer isek bunun sancılarını 5 yıl daha çekmek zorunda kalacağız.
Yaşadığımız şehri emanet edeceğimiz kişi, şehir halkının refahı ve huzuru için çalışıp didinen, hak hukuk gözeten, verilen emanete hıyanet etmeyen, belediyenin bütçesini doğru yönde kullanan bir emanetçi olmalıdır. Şehrin kaynaklarını heba etmemeli, halkın değerlerine aykırı olan hiç bir şeyde kullanmamalıdır. Şehrin bütün sokaklarını, caddelerini, en ücra yerlerini dâhi emin hâle getirmelidir.
Yani yönetim bir emanettir ve emanet ehil olana verilmelidir.
Oysa bugün ülkemizdeki neredeyse bütün belediyelerin borçlu olduğunu görüyoruz. Buna rağmen hâlâ halka hizmet edeceğini söyleyerek yönetimin kendisine emanet edilmesini isteyen yöneticilere bu halk nasıl inansın, nasıl güvensin?
Leyleğe sormuşlar ayakların neden kırmızı diye, soğuktan demiş. Biz seni yazında gördük demişler.
Bugüne kadar gelen yöneticileri hepimiz gördük neler yaptıklarına (yapmadıklarına) hepimiz şahit olduk.
Fakirin, fukaranın, tüyü bitmemiş yetimin hakkı ile yapılan her türlü etkinlik, konser, festival... adına ne derseniz deyin halka hizmet değil, bu ancak halkın değerlerine aykırı olan, belediyelerin yani halkın parasının heba olması demektir.
Son dönemeçteyiz. Sandığa gidecek her bireyin aklı-selim düşünüp hem kendisinin, hem de halkının huzur ve refahı için oyunu kullanmalıdır.
Münkeratın kol gezdiği sokaklarımız, caddelerimiz yaşanmaz hale gelmişken, çocuklarımızın akıbetinden endişe duyarken vereceğimiz oyun bize ne şekilde döneceğini, ödül olarak mı yoksa altından kalkamayacağımız bir hesap olarak mı olduğunu düşünerek kullanalım.
Bu sefer HÜDA PAR diyelim.