Aile...
Bir toplumun, bir ülkenin teminatı...
Yaklaşık iki ay önce Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bir çalıştay düzenlendi. “Türkiye Yüzyılı Aile Çalıştayı”.
Programda Sayın Cumhurbaşkanı da bir konuşma yaptı. Çok güzel noktalara vurgu yaptı.
Bir umut belirdi içimde, tamam, dedim, bu defa olacak!
Aile kurumuna büyük zarar veren, adeta topluma deli gömleği giydirilmiş, “Kadının beyanını esas alan” yasal düzenlemelerden vaz geçilerek, “Delile, ispata ve kanıta” dayalı adaleti tesis edecek yasal düzenlemeler getirilecek diye…
Aileler ve eşler arasında meydana gelen sorunların kaynağına inildiğinde, birbirinden rahatsız olmuş, kin ve nefret duyguları beslemiş iki insanın ister erkek olsun ister kadın fark etmez, duygusallığın ön plana çıkacağı hepimizin malumu.
İki eş arasında yaşanan sorunlardan dolayı biri diğerinden intikam almak için dahi olsa, vermiş olduğu beyan ne kadar adil olacaktır, bu da ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken başka bir konu.
“Türkiye Yüzyılı Aile Çalıştayı”ndan çıkacak sonuca göre aile kurumuna büyük zararlar veren 6284 sayılı kanunda düzenlemelerle revizeye gidileceğini umuyordum.
Getirilecek yeni yasal düzenlemelerle duygulara değil akla, kin ve nefrete değil adalete, beyana değil delile, intikama değil sulha, iddiaya değil ispata, haksızlığa değil adalete gidilerek, aile kurumunun korunacağını bekliyordum açıkçası.
Ama son yapılan açıklamalar ve kamuoyuna düşen haberlerden anlaşılan o ki; aile kurumunun altına bir dinamit olarak bırakılan 6284 sayılı kanundan vazgeçilmeyecek... “Kanıtın değil, beyanın esas alınacağı” Adalet Bakanı tarafından açıklandı.
Bunca çağrıya, bunca yaşananlara rağmen iftiraya devam diyoruz!!!
Çok üzüldüm hem de hayal kırıklığına uğradım.
Aslında belliydi böyle olacağı, bir grup kadının fikir ve sözleri dikkate alınarak can havliyle korunmaya çalışılan iftira kanunu...
Hakkaniyet, adalet, delil, kanıt, şahit, evliliğin kötüye gittiğine dair ispat, darp raporu, kayıtlı belgeler, akraba ve komşuların beyanı, eşin evini geçindirmek için çalışmaması ve ailesinin nafakasını karşılamaması, ayrıca eşin alkol, kumar ve uyuşturucu bağımlılığı gibi kriterler gözününde bulundurularak hem kadını koruyabilir hem de aile kurumunu daha sağlam zemine oturtabilirdik.
Ama yapmadık!
Biz kadının beyanını esas almaya devam edelim!!!
Bireylerin cinnet geçirmesine neden olan kanunlar toplumun değerlerine uygun olarak değiştirilmedi.
6284, iftira kanunu, aileyi bitiren kanun, kadınların katledilmesine neden olan bu kanundan vazgeçilmedi…
İftira atılarak bin bir türlü sıkıntıyı yaşayan, belki de yılları çalınan insanların durumu hiç düşünülmedi…
Kadının beyanının esas alınmasından kaynaklı milyonlarca yuvaları dağılan, cinnet geçiren ve neticesinde kadının öldürülmesine neden olan haberler her gün medyaya düşmekte…
“Uzaklaştırma alan eş; evine baskın yaptı, eşine saldırdı, eşini öldürdü, çocuklarının gözü önünde eşini öldürdü, sokak ortasında eşini öldürdü, bir kadın cinayeti daha, kadının beyanı üzerine evden uzaklaştırılan eşten korkunç cinayet, bir kadın daha cinayete kurban gitti” gibi manşetlerde ve ilk sayfalarda yer alan binlerce haber…
Ve bu yaşananlardan ders ve ibret çıkarılmaması...
Ama olsun ‘kadının beyanı esastır’a devam!!!
Sözün özü,
Kadının beyanı esas alınarak yaşanan evden uzaklaştırmalar... Ve boşanmalar hem de ilk celsede…
Evini, eşini, yuvasını kaybeden eş, ömür boyu nafaka ödeme cezasını da görünce artık cinnet geçiriyor… Cinnet geçiren eşler birer katil ve cani durumuna düşüyor…
Sonuç ortada, eşlerden biri mezara diğeri zindana, çocuklar da ortalıkta kimsesiz kalmakta…