Bir sorun görmezden gelinince yok olmaz, bilakis daha da büyür ve kördüğüm halini alır. Bir şahsa gösterilen ‘ilgisizlik` onun ruhunda boşluklar oluşturur. Bu boşlukların doğurduğu psikoloji kişinin davranışlarında olumsuz yansımalara neden olur. Çözüm bekleyen toplumsal sorunlar için de durum aynıdır. İlgi, alaka, anlayış ve sevginin çözemeyeceği bir sorun yoktur.
Devlet, çözüm bekleyen sorunların üstünü örtmemeli. Güneşi saklamanın zorluğu yanında bunun nelere mal olacağı ortadadır. Şayet zamanında doğru ve adil bir şekilde sorunlar çözülmüş olsaydı bugün canımız o kadar yanmayacaktı. Yılların ihmali, inkârı ve yanlış çözümleri bizi bugünlere getirdi. Bugünün dünün çocuğu, yarının da bugünün çocuğu olacağı hakikatini asla unutmamak gerekir.
Silahların sustuğu çözüm süreci bir umut doğurmuştu. Ancak sürecin yanlış yürütülmesi ve samimiyetten uzak, keyfi, şahsi ve siyasi hesapların öne çıkarılması, doğmuş olan bu fırsatı da heba etti. Her iki taraf da bu fırsatın heba edilmesinde yanlışlar yaptılar elbette. Ancak kanaatim odur ki, bu sürecin ruhuna fatihayı okuyan PKK oldu. Haliyle çatışmalı bu yeni dönemin en ağır faturasını da kendisi ödedi. Meşhur arap atasözü der ki: ‘Denenmişi deneyen pişman olur.` Kırk yıldan beri denenip de başarı getirmemiş bir yöntemi kırk asır boyunca tekrar etseniz de sonuç değişmeyecektir.
Şunu bir daha ifade edelim ki, devletin sorunu esastan çözecek kararlar alma işini PKK`nın silah bırakmasına bağlaması doğru bir yaklaşım değildir. Devlet, bu hakları hiç bir kayıt ve şarta bağlamadan geri iade etmeli ve özür de dilemelidir. Bunları yapmak devleti hem güçlendirir hem de itibar ve güvenirliğini arttırır. Bizdeki devlet aklı maalesef bu gerçeği göremiyor veya görmek istemiyor.
Peki devletin yapması gereken şeyler nelerdir? Kısaca devlet Türk kimliği için kabul ettiği her hakkı Kürt kimliği için de kabul ederse sorun kalmaz; ülke de bölünmez. Ama bunun yapılmaması veya yapılan bazı şeylerin yeterli olduğu düşünülürse, sorun ve sorunun doğurduğu sonuçlar değişmez. Kürtçe isimlerin iadesi, anadilde eğitim hakkının verilmesi, yapılması gerekenlerin başında geliyor.
Devlet sağduyulu olarak üzerine düşenleri yapmayınca devreye şiddet giriyor. Şiddet ateştir. Ateşi başka bir ateşle değil, suyla söndürebilirsiniz ancak. Ne yazık ki şiddet yöntemi ısrarla sürdürülüyor. Diyalog ve görüşmenin kapsamlı bir çerçevede tutularak halkın ne isteyip ne istemediği ortaya konmalıdır. Şahsen halkın bölünmeden yana değil, eşit şartlarda beraber yaşamanın devamından yana olacağına inanıyorum. Bin yıldan beri beraber yaşama tecrübesinin hayat bulduğu bu aziz topraklarda kanın akması kimsenin hayrına olmayacaktır.
Kürt sorununun çözümü konusunda devlet uzun yıllar inkâr politikalarını ısrarla sürdürdü. İnkâr politikaları PKK`yı doğurdu. PKK her ne kadar Maksist, Leninist bir ideolojiye sahip ise de, Kürtlerin haklarını savunma propagandasıyla Kürt bölgelerinde yer edindi ve en ağır yükünü Kürtlerin sırtına bindirdi. Kırk yıla yaklaşan silahlı çatışma ortamında on binlerce genç hayatını kaybetti. En son ortaya atılan ‘hendek` politikaları ise önemli bir çok yerleşim alanını hayalet kentlere çevirdi. İnsanlar evlerini yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldılar. Bölge yeniden bir kaos ve korku atmosferine girdi.
Sözün kısası, devlet samimi olarak bu sorunu doğru bir şekilde nasıl çözeceğini belirlemeli. Ve hiç bir şarta bağlı kılmadan yapılması gerekenleri yapmalıdır. Her şeyden önce teröre karşı vatandaşın can ve mal emniyetini sağlanmalı. Şayet devlet bu samimi yaklaşımı benimser ve bu yönde adımları ciddi bir şekilde atarsa vatandaşın her tür desteğini alacağından eminim. Yani, devlet Kürt kimliğini tanıma konusunda samimi bir ‘evet` , halk da terör ve şiddete ‘hayır` derse doğru çözümün yolu bulunmuş demektir. Ben inanıyorum ki, devlet üzerine düşeni yaptığında halk da üzerine düşeni fazlasıyla yapacaktır. Ancak bu halkı PKK`nin elinde rehin bırakarak ondan PKK`ya ‘hayır` deme talebinde bulunmak gerçekçi değildir. vesselam.