Terör saldırıları bir kez daha gündeme oturdu. Ankara ve İstanbul`da patlayan canlı bomba saldırılarının ilkinin PKK, diğerinin de DEAŞ militanlarınca gerçekleştirildiği belirtildi. Salı günü Brüksel`de meydana gelen patlamalar ise bütün bir Avrupa`yı ve hatta Amerika`yı ürküttü. Saldırıyı DEAŞ üslendi. Sivillere yönelik saldırılar kim tarafından yapılırsa yapılsın kabul edilemez. Hiç bir gerekçe masum sivillerin hedef alınmasını meşru kılamaz. İslam`ın nazarında, masum bir cana kıymak, bütün insanları öldürmek gibi büyük bir günahtır. Sivilleri hedef almak bir mücadele tarzı değil; olsa olsa psikolojik bir hastalık, bir cinnet halidir.
Sivilleri hedef alan terör olaylarını ‘kim yaptı?` diye sormak ve bunun peşine düşmekten ziyade ‘neden yaptı?` sorusunun cevabına yoğunlaşmak asıl önemli olandır. Elbette ki suçlunun bulunması ve hak ettiği cezaya çarptırılması hukukun işlemesi açısından önemlidir. Suçlu bulunmalı, toplumun vicdanını rahatlatan caydırıcı bir cezaya da çarptırılmalıdır. Faillerin bulunamaması yahut bilinçli olarak saklanması kamu vicdanında derin yaralar açar ve adalete olan güveni de sarsar. Devlet adına işlenen siyasi cinayetler aydınlatılmalı, devlet terörünün karşı terörü var eden en önemli neden olduğu hakikati kabul edilmelidir.
Devletin, terörü besleyen kaynaklardan sadece ekonomik ve askeri kaynaklara takılıp şiddeti besleyen tarihi arka planı, sosyal adaletsizlik, dengesiz gelir dağılımı, işsizlik, ayrımcılık ve ahlaki yozlaşmayı görmezden gelmesi terörü besleyen ana kaynaktır. Sivrisinek üreten bataklığı kurutma işi gerçekleşmeden acılar bitmeyecek, ülke rahat yüzü görmeyecektir. Teröre karşı savaşı kazanmanın tek yolu, onu var eden ortama karşı mücadele etmektir.
Türkiye, uzun yıllardan beri terör ve şiddet olaylarıyla uğraşıp duruyor. Son yıllarda Ak Parti hükümetinin Kürt sorununun çözümü sadedinde attığı cesur adımlar umut verici boyuta ulaşmışken, birden tekrar başa dönüldü. Barış sürecinin anlaşılmaz bir şekilde sona ermesi, altı aydan beri devam eden ve hâlâ bitmemiş olan şehir savaşları halkı derin endişelere sevk etmiş bulunuyor. Özellikle sivillere karşı saldırıların başlaması siyasi bir hesaplaşmanın, hükümeti yıpratma ve hatta askeri bir darbenin zeminini hazırlama olarak anlamak da mümkündür. Bu açıdan son günlerde sivil hedeflere yönelen saldırıları bir örgütten ziyade, iktidara karşı derin bir cephenin eylemi olarak görmek en doğru olandır.
Şayet bu iktidara karşı bir plan değilse, PKK savaşa dönüş kararını nasıl izah edebilir? Suriye`de elde edilen kazanımlar ve barış sürecinden istifade ile şehirlerde güç kazanan bu örgüt, sonucu belirsiz bir maceraya dalmış gidiyor. Sur, Cizre, Nusaybin ve diğer yerlerde evlerini terk edip göç eden insan sayısı 355.000 olarak ifade ediliyor. Daha önce devletin uyguladığı göç ettirme planını bu defa PKK uyguluyor. PKK, Suriye ve Irak`ta elde ettiği mevziler ile DEAŞ`a karşı ABD`nin askeri olmaya umut bağlayarak savaşı başlattı. Ancak bu hesabın tutması öyle kolay gerçekleşmeyeceğe benziyor. PKK Kürdistan`da başlattığı şehir savaşıyla Kürt halkının, büyük şehirlerde sivillere yönelik terör saldırılarıyla da seçimde aldığı genel desteği hızla kaybediyor.
PKK`nin ağır toplarından Cemil Bayık, derin güçlerce ihale edilen iktidarı devirme işini ‘ Bizim amacımız AKP`yi devirmektir. Erdoğan ve AKP devrilmedikçe Türkiye asla demokratik bir ülke olamaz` diyerek doğruladı.
Bayık`ın bu açıklamasından PKK`nin bitişini ve geleceği hiç göremediğini anlıyorum. Kendine güvenini kaybedenler başkalarının amelesi olmaya razı olur ve bununla oyalanırlar. Ak Parti`nin Kürt sorununun çözümünde diğerlerinden ne kadar ileride olduğunu dünya âlem biliyor da, Cemil Bayık neden bilmez acaba? Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesut Barzani`nin yaptığı açıklamaya bakalım: ‘ Ben bir kaç kez Erdoğan`la görüştüm. O diğer Türk liderlerden daha iyi Kürt meselesini anlıyor. Ondan duyduklarımı başka hiç kimseden duymadım.` diyor.
İşin aslına bakılırsa Bayık`ın bu açıklaması çok şey anlatıyor. Halkın % 50`sinden fazlasının desteğini alan bir partiyi nasıl devirecek Bayık? Tabi ki kan ve kaos politikası dışında bir yolunun olmadığı biliniyor. PKK`nin kafasındaki demokratik Türkiye nasıldır ve bunu Ak Parti dışında hangi güçlerle gerçekleştirecekler; merak ediyorum doğrusu. Anladığım tek şey o ki, bu örgüt, Kürtlere acıdan başka bir şey vermedi, veremeyecek artık.
Bu memleketin, bu hükümetin bu acıları dindirecek girişimleri hemen başlatması lazım. Aksi durumda çok geç kalmış olmanın faturası daha da ağır olur. Kürt sorununun çözümünde artık yeni bir dönem başlamalı, gerçek muhataplar ile nihaî bir sonuca varmak için kollar sıvanmalıdır. Kürt halkının çektiği acıları, maruz kaldığı haksızlıkları tarihin çöplüğüne atmanın zamanı geldi. Bu konuda hükümet üzerine düşeni yapmalı. Bu halk, bu korku ve zulüm kıskacından kurtarılmalıdır.
Diğer yandan Salı günü Brüksel`de patlayan bombalar bütün bir Avrupa`da hatta Amerika`da savaş hazırlığı seviyesinde güvenlik önlemlerinin alınmasına yol açtı. Brüksel Havaalanı ve metroda patlayan canlı bombalar dehşet anları yaşattı. Hayat tam anlamıyla felç oldu. Onlarca kişi hayatını kaybetti; aralarında durumları ağır olan birçok yaralı var.
Afganistan ve Irak`ı kim işgal ettiyse Brüksel`deki saldırıların gerçek faili de onlardır. Arap Baharı süreciyle bölgedeki kokuşmuş diktatör rejimlere karşı ortaya çıkan başkaldırı sürecini kim akamete uğrattıysa bu patlamaların sebebi onlardır. Suriye`de barışı sağlama gücüne sahip olduğu halde savaşın sürmesini kim körüklüyorsa, sivillere yönelen bu kanlı saldırıların katilleri onlardır. On binlerce sivili attıkları bombalarla katleden barbar Batılı Güçler, bunun hesabını çok ağır ödeyecekler.
Hasılı, Batılı saldırgan güçlere diyoruz ki; işte bize karşı uyguladığınız saldırgan politikalarınızın sonucu! Görün ve kanlı ellerinizle ektiğiniz tohumların acı meyvesini tadınız.`