Bugün Ortadoğu`yu meşgul eden temel sorunların geçmişi, bölgenin bu isim ile anılmaya başlandığı tarihlere dayanır. Yani, İngilizler başta olmak üzere Avrupalıların bu bölgeyi işgal ederek parçalamaya başladıkları geçen asrın ilk yıllarına… Yabancı müdahalelerden bu yana başlamış ve büyüyerek günümüze ulaşan sorunlar bir türlü çözüme kavuşmuyor. Dünyanın başka hiçbir bölgesindeki sorunlar böylesi uzun devam etmemiş, çözümsüz bırakılmamıştır.
Yüz yıla yakın süreden beri kanayan yara, büyüyerek ve yayılarak acılar yaşatmaya devam ediyor. Osmanlının yıkılmasından sonra parçalanan bölgede oluşan sancılar Filistin toprakları üzerinde Siyonist israilin kurulmasıyla yaraya dönüştü. Batılı devletler bölgeye karşı oluşturdukları politikalarını, eyaletleri durumundaki israili korumak üzerine şekillendirdiler. Bu amaçla müdahaleler aralıksız devam etti. Bölgemizde çıkarılan savaşların, yapılan müdahalelerin temel hedefi israili korumaktır. Çünkü israil, Batı dünyasının çıkarları için vazgeçilmez bir müttefiktir. Başka bir ifadeyle israil, İslam ümmetinin bağrına saplanan haçlı hançeridir. Ezeli düşman olarak ilan ettikleri Müslümanların tarihte olduğu gibi güçlü bir rakip olarak karşılarına çıkamaması için bu hançerin saplandığı yerde sabit kalması, kan akıtmaya devam etmesi gerekir.
Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye ve son olarak Libya, Yemen ve Kürdistan`da tutuşturulan fitne ateşinin sebebi de aynıdır: Batının çıkarlarının garantisi olan israil devletinin güvenliğini sağlamak, bölgeyi bu amaç doğrultusunda yeniden dizayn etmek ve israil için potansiyel tehlike oluşturabilecek her şeyi hedefine ulaşmadan önce etkisiz kılmaktır.
Bölgemizde israil büyük sorun olmakla beraber ondan daha tehlikeli ve büyük bir sorunumuz daha var. israilden daha tehlikeli sorunumuz; kendi içimizdeki sorunumuzdur. Kendimize yabancılaşmamız, Batı`ya ve kültürüne hayran olmamızdır. Bu anlayışın ortaya çıkardığı halkına ve onun inancına yabancı yönetimler ve ideolojiler İslam dünyasının gerçek problemidir.
Avrupalı sömürgeciler, bölge üzerindeki egemenliklerini kalıcı kılma konusunda karşılarında dayanabilecek tek gücün İslam olduğunu iyi biliyorlardı. Dolayısıyla kendilerine karşı kitleleri harekete geçirecek olan İslam ile savaşmayı, onu devre dışı bırakarak hedeflerine varmayı ilk ve en önemli gündemleri olarak belirlediler.
İslam`ı Müslüman toplumun hayatından uzaklaştırmak, onları ahlaksız, karaktersiz ve iffetsiz yapmak, Müslümanları kendi inanç ve kültürlerinden nefret ettirmek ve aralarındaki kardeşlik bağlarını zayıflatıp parçalamak için top yekûn bir saldırı başlattılar. İslam âlemi daha önce bu denli kapsamlı, yıkıcı bir saldırıya maruz kalmamıştı.
Evet, Ortaçağ`da gerçekleşmiş Moğol ve Haçlı saldırıları büyük maddi tahribatlar meydana getirmişti; ancak Müslümanlar bu kayıpları kısa sürede telafi edebilmiş ve tehlikeyi savabilmişlerdi. Fakat Batı`dan gelen bu son haçlı zihniyetli saldırı farklı etkiler oluşturdu. Müslümanların zihninde ve ruhunda büyük yıkımlara sebep olan bu saldırılar sadece askeri mukavemet ile def edilecek türden değildi. Hz. Üstad Bediüzzaman`ın ifadesiyle, kurt gövdeye girdi mukavemet de zorlaştı.
Askeri ve teknolojik üstünlüğü elinde bulunduran batı emperyalizmi, uzun süre bölgeyi sadece askeri güç kullanımı ile denetim altında tutmanın zorluğunu ve bunun kendilerine pahalıya mal olacağının farkındaydı. Bu zor ve masraflı yola bedel Müslümanlar içinden kendileri ve amaçları için çalışabilecek bir kadro oluşturmayı ve devşirdikleri bu kadrolara yönetimi teslim etmeyi tercih ettiler.
Batının ve medeniyetinin üstünlüğü kompleksine kapılmış, halkını ve kültürünü küçümseyen, Avrupa`nın çürümüş ideolojilerini Müslüman halka dayatan zorba yönetimler bu ümmetin çekmekte olduğu acıların asıl sebebidirler. Batılı şeytanların icat ettiği bu içeriden kuşatma yöntemi çok geçmeden acı meyvelerini verdi. Sefahat ve günahlarla dolu hayat tarzı içimizde yer buldu. İslam ve onun hayata ruh veren esaslarına yabancı ve düşman bir nesil oluştu. Kendi halkını ve memleketini batının kölesi gören bir yönetim anlayışı üzerimizde hâkimiyet kurdu.
Bu uşak ruhlu köhnemiş ideolojilerle ümmeti yönetenlerin yaptıkları bana şu meşhur ‘keklik` misalini hatırlattı. Avcı kafese koyduğu kekliği, yakalamak istediği diğer keklikler için kullanır. Kafeste öten keklik ormanda özgür olarak yaşayan diğer keklikleri sesine doğru çeker ve onları avcının kurduğu ağlara düşürür. Avcıların bu amaçla kullandığı diğer bir hayvan da köpektir. Batılılar içimizden bir kesimi eğiterek, destek sağlayarak kendi çıkarları için kullandılar, kullanmaya devam ediyorlar.
Yazımızı meşhur şairin o meşhur dizesiyle bitirelim:
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan seyyad-ı bi insafa hizmetten.