Mesnevi`deki ibretli bir hikaye ile başlayalım: ‘Bir çakal boya küpüne girdi; o küpte bir süre kaldı. Derisinin boyandığını görünce, ‘Ben yücelerin tavusu oldum` dedi. Kendini rengarenk gördü ve bu renklerini çakal sürülerine de gösterdi. Çakallardan biri yanına yaklaştı ve ‘Ey filan! Hile mi yaptın yoksa gerçekten tavus mu oldun?` Minbere çıkmak, sözle bu halkı üzmek için hile yaptın. Çok çalıştın, bir muhabbet görmedin. Sonra hile ile bir arsızlık getirdin. Can tavusları gül bahçesinde cilveler eder. Sen öyle cilve eder misin? Tavus oldum diyorsun, peki onun gibi ötebilir misin? Madem tavus gibi ötemiyorsun demek yalancısın. Tavusun kaftanı gökten gelir. Hile ve iddialarla ona nasıl erişirsin.`
Evet bu bizim hikayemiz. Müslümanlar ile onlara hileyle hükmeden çakalların hikayesi. Mısır`ın, Irak`ın, Suriye`nin hikayesi bu. Dördüncü yılına giren iç savaşta ülke tam anlamıyla harabeye dönmüşken, bu durumun birinci dereceden sorumlu şahsın yedi yıllığına tekrar seçilmesi nasıl izah edilebilir acaba? Hem ‘devlet` diye bir şeyin ortada kalmadığı Suriye`de seçimlerin yapılması ülkenin hangi sorununu çözecek, akan kanı durdurmaya mı yoksa daha da çok kanın akmasına mı yarayacak? Beşşar Esed sanki başka bir gezegende yaşıyor. İki yüz bine yaklaşan ölü, bunun iki kat fazlası yaralı, yüz bini aşan kayıp insan, işkence edilerek öldürülen binlerce tutuklu, kimyasal silahlarla acımasızca katledilen masum kadın ve çocuklar. İki yüz milyar dolar para ile ancak eski haline gelebilecek derecede yok edilmiş alt yapı. Ülke dışında her türlü sıkıntıyı yaşayarak hayata tutunmaya çalışan milyonlarca mülteci. (BM`in son rakamlarına göre Suriye`de dokuz milyon insan yerinden yurdundan uzakta yaşıyor.)
Dördüncü yılına giren savaşta taraflardan birinin diğerini yenemeyeceği anlaşıldı. Sorunun askeri değil siyasi olarak çözülebileceği hemen herkes tarafından söylenmeye başlanmışken, Cenevre`de yapılan görüşmeler fiyaskoyla sonuçlandı. Rejim, aleyhindeki iç ve dış cephede oluşan çatlakları fırsat bilerek saldırılarını yoğunlaştırdı. İran ve Hizbullah`ın yardımları sayesinde cephelerde ilerleme sağlayan Esed, tepkilere aldırış etmeden kendisini yeniden devlet başkanı ilan etti. Rejimin karşısında yer alan cephe ise dağılmış vaziyette. Muhaliflere para ve silah akıtan Suudi rejimi son aylarda Suriye politikasını değiştirdi. Şimdi bölgede İhvan`ı bitirme işinin ihalesini almış bulunuyor. Suud ve diğer körfez ülkeleri BAE, Bahreyn bugünlerde Mısır`da iş başına getirdikleri Sisi`yi ayakta tutabilmek için kesenin ağzını açma işi ile meşguller. Üç yıl önce muhalefeti silahlandırıp bunca kanın akmasına sebep olanlar şimdi ortada görünmüyorlar. En son Türkiye de silahlı guruplardan Nusra`yı terör listesine alarak tavrını değiştirdiğini belli etti. Dünyanın gözleri önünde bir ülke ve halk yok ediliyor ama kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Batı dünyasına gelince onlar, İslam aleminde halkın iradesine dayalı bir yönetimi hiçbir zaman istemezler. Demokrasi, insan hakları vb kavramlar, çıkarları söz konusu olunca hiçbir anlam ifade etmez kendileri için. Geçen hafta Mısır`da eli kanlı diktatörü koltuğa oturtan seçimlere güzellemeler döktüren ABD ve AB, bu hafta Suriye seçimleri için ‘maskaralık` ‘rezillik` ve ‘gayrımeşru` ifadelerini sarfettiler ve meşru görmedikleri bu seçim sonuçlarını tanımayacaklarını ifade ettiler. Doğru; hakikaten Suriye seçimleri rezillik, kepazelik ve her türlü olumsuz ifadeleri hak ediyor. Peki Irak, Cezayir ve Mısır`da yapılan seçimlerinin ne farkları var acaba? Aslında asıl rezillik ve maskaralık ABD ve yandaşlarının bakış açıları ve duruşlarında. Sormak lazım, bir bölük askeri dahi idare etme becerisinden yoksun Sisi diktatörünü Mısır gibi önemli bir ülkenin başına getirmekten daha büyük rezillik olur mu?
ABD ve Avrupa yıllarca kucaklarında koruyarak büyüttükleri ceberrut diktatörler için ne diyebilecekler acaba? Şah Rıza Pehlevi, Saddam Hüseyin, Enver Sedat, Hüsnü Mübarek, Kenan Evren ve daha kabarık bir liste oluşturabilecek düzinelerle diktatör ile aralarındaki alakaya ne ad verecekler? Seçim sandığı nedir bilmeyen Suudi ve körfez ülkelerinin insanlarını sürü gibi yöneten şeyhler ve krallarla kadim muhabbetlerinin adını ne koyacaklar?
Suriye ve diğer İslam beldelerini yaydıkları fitne- fesat ile karıştıranlara şöyle diyoruz: ‘Ey mazlumların kanlarından beslenen vampirler, bu ümmet çok geçmeden maskelediğiniz o simsiyah yüzünüzü görecek; sizi de kirli ilişkiler kurarak başımıza musallat ettiğiniz o uşaklarınızı da tarihin kara sayfaları arasına gömecek ve ebediyete kadar hepiniz lanetle anılacaksınız.` Ümmetin izzetle ayağa kalkacağı o günlerin çok uzak olmayacağını Allah`tan umut ediyoruz.