Mübarek Ramazan ayını hep “rahmet” vasfıyla yad ederiz. Tabii ki Ramazan, rahmet ve mağfireti bol, bereketi çok olan bir aydır. Ama bu mübarek ay aynı zamanda savaş ayıdır da. Ramazan`ın aynı anda hem “savaş” hem de “rahmet” ayı olmasında hiçbir tezat ve çelişki olmadığı gibi, tam bir uyum da söz konusudur. Zira Rasulullah (sav)efendimiz de “Ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim”(Ene nebiyyü rahme ve ene nebiyyül melhame)derken bir çelişkiyi değil,tam bir hakikati ifade etmiştir.
Öncelikle İslam, tarihin tanıdığı yakıp yıkan, talan edip göz yaşı akıtan savaşları asla caiz görmemiştir. İslam`ın öngördüğü savaş “cihad”tır. Cihad, hak ve hakikat uğruna yapılan bütün çabaları ve bu kapsamda hakkın hakimiyetine mani olan tecavüzcü şer güçleri def etmeyi kapsar. İnsan ile yaradılış maksadı arasına giren şirk ve küfür perdelerini kaldırma amaçlı yapılan bir savaş elbette “rahmet” ve “hayr”dan başka bir şey değildir. “Ey iman edenler, size savaş yazıldı.Umulur ki sevmediğiniz bir şey sizin için hayır, sevdiğiniz bir şey de sizin için şer olabilir.” ilahi nass`ı hak uğruna yapılan savaşın rahmet olduğunu net bir ifade ile açıklamaktadır.
İslam irfan mektebi “Cihad”ı ikiye ayırmış: Cihad-ı asğar ve Cihad-ı ekber. Saldırgan düşman ordularıyla yapılan savaş “küçük cihad”olarak değerlendirilirken, insanın kendi nefsiyle girdiği mücadele “büyük cihad” olarak adlandırılmıştır.Öyleyse nefse karşı Ramazan cephesinden savaşı başlatalım ve zulme karşı nice Ramazanlardır mücadele eden kardeşlerimize içten dualar etmeyi de unutmayalım.
Gerçekten de, insanın en büyük düşmanı kendi öz nefsidir. Haliyle kötü eğilimlerimizin,hayvani arzu ve isteklerimizin barınağı olan nefsle sürdürülecek mücadele ve savaş “büyük cihad” ünvanını hak etmektedir. Nefsine teslim olmanın ne derece büyük bir hasar ve zarar olduğunu kavrayanlar ancak nefs ile savaşın büyüklüğünü hakkıyla anlayabilirler. İşte Ramazan bu büyük mücadele için seçilmiş en uygun zamandır. Amansız nefse önce yaptırımlar uygulanır Ramazanda. Nefsin en zayıf noktalarından ona saldırı başlatılır.Yemek ve içmek ile şehevi arzulara yasak konulur. Bu, nefsi teslime zorlamak için mükemmel bir ambargo ve abluka hareketidir. Hala direnmeye devam edecek nefs, icra edilecek diğer taat ve ibadetlerle hizaya sokulmaya ve teslime zorlanır.
Ramazan, iç alemdeki savaşların başarıyla sonuçlanması için stratejik önemi tartışılmayan bir aydır. Manevi en büyük savaşların zaferlerini müjdeleyen bu mübarek ay, aynı zamanda İslam tarihinin en parlak maddi zaferine de şahitlik etmiştir. Yıllarca işkence ve eziyet çeken ilk Müslümanlar, Bedir`de böylesi mübarek bir ayda Mekke müşriklerine galip gelmişlerdi.
Ramazan`da elde edilecek manevi kazanımlar, maddi alemdeki zafer ve kazanımların da anahtarı durumundadır. Nefsani ve şehevani arzularıyla baş edemeyenler, maddi düşmanlarına karşı da başarı ve zafer bulamazlar. Bunun için Müslümanların kendilerini tehdit eden unsurları değerlendirirken manevi tehdit ve tehlikeleri her zaman ilk sırada tutmaları, bunları bertaraf etmenin en uygun zamanı olan Ramazan`ı iyi değerlendirmeleri gerekir. “Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez” hakikati asla unutulmamalıdır.
Ramazan her açıdan yenilenmenin ve yeniden dirilmenin iklimidir. İslami dava sahiplerinin bu fırsatı hakkıyla değerlendirmeleri ve geleneksel bakış açıları ve algıların ötesine geçerek Ramazanı her açıdan diriliş ve mücadelenin motoru haline getirmeleri gerekir. Ramazan`ın ruhunu diri tutabilirsek ölmüş ruhlarımızı da diriltmiş ve yaşayan ölüler olmaktan kurtulmuş oluruz.
İslam ümmeti olarak bizler, Oruç ve diğer İslami esaslar ile nefislerimizi ıslah etmediğimiz için ilahi kader bizi, işgalci ve zalim yönetimlerin kahr ve tasallutuyla terbiye ve ıslah etmektedir.
Ey Rabbimiz, nefislerimizi Oruç ve taatlerle terbiye etmeyi nasip et; bizleri zalimlerin zulmünden kurtar ve hakiki bayramlara ulaştır.