Geçen hafta bir kitap okudum... Aslında o kitabı üç ayda bir okurum... Sevdiğim bir kitap... Kitabı Türkçe değil, başka dilde okuyorum. Birden aklıma geldi, onu Türkçe de okuyayım dedim, zaten okuduğum kitapta Türkçe’ye “Hümayunname” adı altında tercüme edildiği yazıyordu. Gittim kitapçıya, kitabı satın aldım ama; bazı bölümler tercüme edilmemiş. Beğenmedim o tercümesini... O kitabın bir analizini gazetede yazmaya karar vermiştim ama; tam da o bölüm kitapta yoktu. Fakat, pes etmedim, kendim tercüme yaparım dedim. Umarım tercümeden memnun kalırsınız... Bu arada kitabın adı “Kelile ve Dimne”. Okumayanlara okumasını tavsiye ederim, gerçekten bir şaheserdir. Kitaptan fazla bahsetmeyeceğim, isteyen kitabı satın alabilir ya da internet üzerinden kitap hakkında bilgi edinebilir. Bugün yaşananların tıpkı aynısı ortaçağda da yaşanıyordu... Günümüze kadar geçen zaman içinde bir şeylerin değiştiğini görmek pek mümkün değil. Ortaçağda insanların durumu aynı bizimkine benziyordu... Yani teknolojik olarak gelişmişiz ama; insanlık olarak maalesef bir adım ileri gidememişiz... Şimdi tercümesini vereceğim paragraf, Sasani Kisrası Husrev I. Enuşirvan zamanında (531-579) tabip Bürzuye’nin Pançatantra ile birkaç Sanskritçe kaynaktan daha yararlanarak Pehlevi dilinde tercüme ve telif suretiyle meydana getirdiği “Kelile ve Dimne” kitabında kendi hayat hikayesini anlattığı bölümden alıntıdır...
“Gerçekten de, sanki insanlar iyilik yapma fırsatından mahrum bırakılmış, kaybedilmesi ayıp olan şey gitmiş, elde edilmesi ayıp sayılan şey ortaya çıkmış; iyilik soldu ama; kötülük şaha kalktı/gelişti, akıl yoldan çıktı; hakikat yenilmiş, kaçmaya başladı ve muzaffer yalan hakikatı kovalayıp peşinden koşuyor; kötülük gülüyor ve erdem/fazilet ağlıyor; adalet zayıfladı ve şiddet yerini aldı; asalet toza gömüldü ama; alçaklık dirildi ve şahlandı; cömertlik ayaklar altına alındı, cimrilik sevinir hale geldi, sevgi ve dostluk bağları zayıfladı, kin ve nefret tuzakları güçlendi, salihleri alçaltıyor, kötüleri yüceltiyor; hilekarlık uyandı ve dürüstlük uykuya daldı; yalan çok meyve verir hale geldi ve gerçek kurudu; alçak gönüllülükle başını eğip sürünüyor adalet ve tiranlık ise gururla yürüyor...
Hikmet sahipleri, sanki kastenmiş gibi, cahiller gibi şehvetlerine kapılarak, hikmetten uzak işler yapıyor; mazlum kişi, alçak gönüllülük ile zalimin önünde teslimiyet göstererek günahlarından tövbe ediyor; zalim ise şahlanarak kusurlarının önünde engel tanımadan daha da öfkeleniyor. Her yerden, yakın ve uzak her şeyi yutan geniş ve açık bir açgözlülük esnemesiyle tehdit ediliyoruz, insanlar paylarından memnun oldukları zamanı bile unuttular. Başarılı hain baştacı olup yükseliyor ve iyi insanlar ondan korkarak yerin derinliklerinde saklanmak için uğraşıyor. Asalet, yüksek dağın tepesinden yolun kenarına atılıyor ve kendine verilen gücüyle sarhoş olan alçaklık onun üzerine çıkarak asaleti ayaklar altına alıyor. İktidar, hak sahiplerinden gitti ve onu hırsızlar ve haydutlar ele geçirdi. Ve dünya hayatı, küstah bir zalim gibi “Erdemler gitsin, gelsin ahlaksızlıklar ve yerini alsın!” diyor...”
Şimi güzelce bir düşünün, acaba ne değişti ve ne değişmedi... Tabip Bürzuye sanki günümüzü anlatmış! Ne kadar da benziyor değil mi?! İnsanlar her dönemde aynı galiba. Dünya sevgisi, adaletsizlik, alçaklık, hainlik, kötülük ve ahlaksızlık yiyip bitiriyor bizi...