Bu seçimi kazandıran sebepleri tek kelime ile özetlersek bu sahiplenme idi, sahip çıkma idi, sahip olma idi.
Toplum, zehirli çevrelerin feminizm ve cinsi sapkınlık gibi aparatlarla sürekli saldırdığı, dağıtmaya çalıştığı aileye sahip çıktı.
Şirazesinden çıkarılıp üzerinden kirli operasyonlar yapılmaya çalışılan kadın mefhumuna sahip çıktı.
“İstanbul Sözleşmesini istemiyorum” dedi mesela.
Neslinin temizliğine, geleceğine sahip çıktı. Hatta iktidar içinde buna meyledenlere de kendinize gelin mesajı verdi.
Yine buradan batıya “sizin bu konudaki dayatmalarınızı reddediyoruz” demiş oldu.
Herhalde bundan sonra hükümet, aile ile ilgili yasaları fıtrata yani orijinali olan İslami ayarlarına geri getirecek şekilde yeniden ele almak durumundadır.
Hâlâ yürütülen toplumsal cinsiyet eşitliği gibi sinsi projelere bir an önce son vermelidir.
TV’ lerde, dijital platformlarda dizi ve magazin yayınlarındaki pespayeliği acilen önlemelidir.
Sanat denilen mayınlı araziyi, ayıklamalıdır. İğrenç tiplerin festival vs etkinlikleriyle ödüllendirilmesinden, popüler yapılıp sonra da bütün çirkefleriyle meşhur edilmelerinden vazgeçmelidir.
Halk edebine, ahlakına sahip çıktı. Sosyal medyadan yirmi dört saat yargılama tehdidi, kutsala hakaret ve kişilik haklarına küfredenleri süpürüp attı.
Seçim mitingleri de dahil konuştukları her yerde sürekli yalan ve iftira atanlara “yeter artık saçmaladığınız” dedi.
“Bize nasıl oy vermezsiniz, keşke siz de enkaz altında kalsaydınız” diyecek kadar sadistleşmiş paranoyakları sandığa değil çöp kutusuna attı.
Şimdiye kadar yerine getirdikleri hiçbir vaatlerini örnek gösteremeyenler, “sana söz” deyince millet bu kadar da zır aptal yerine konulmaya müsaade etmedi.
Ülke insanı, aklına, mantığına dinine sahip çıktı. Seccadenin hürmetini çiğneyenlere idaresini teslim etmedi.
Şu diyarda ortalama zekâya sahip her bireyin ezbere bildiği “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisini bile doğru söyleyemeyecek kadar dine, örfe, anneye yabancılaşmış bir zihni onaylamadı.
Yine şu memlekette okuma yazma bilen herkesin mutlaka bileceği Necip Fazıl’ı tanımayıp “galiba şairdi” diyen bir Kolombiyalıya yığınlar itibar etmedi.
Helalleşmeden bahseder gibi yapıp da haramileşme tutumundan zerre taviz vermeyenlere kitleler, idareyi yine haram kıldı.
Geçmişte başörtüsüne, Kuran Kursuna, İmam Hatip Liselerine nasıl iliştikleri meydanda iken şimdi de hutbeye, ezana, Diyanet’e, çarşafa, İslam’ın aile ve kadınla ilgili ahkamına -hasılı- dini şiarlara saldırmaya devam edenlere memleketin sağduyusu geçit vermedi.
Bir köyde iki muhtar olmaz gibi en basit önermelerin de hiçe sayılıp önce altıyla başlayan sonra dokuz ona kadar varan yöneticiler tiyatrosunu çocuklar bile; “bremen mızıkacıları” kıvamında görüp ciddiye almadı.
Hele Kandil’den gelen açıklamalara karşı tepki vermeyerek “desteğinize teşekkürler” manasına gelen tavır, altı okçu tabanın gözünden bile kaçmadı.
Anadolu, geçmişinden koparılıp bozulmasını istemediği kendi bünyesine sahip çıktı. Tarihini, asırlar boyunca biriktirdiği kültür ve medeniyet birikimini çöpe atmadı. Batıya bu anlamda asla güvenmediğini yeniden ilan etti.
Kendisi için tam bağımsızlığın, mutfakta kaynayan tencereden daha öncelikli olduğunu vurguladı.
Kimliksiz, vatansız, şuursuz bir konfor yerine Selahaddin’li, Fatih’li, Yunus’lu, Ayasofya’lı bir heybeti daha değerli gördü.
Ve belki de en önemlisi bu toplum, muhacirlere sahip çıktı, bununla aslında haysiyetine, asaletine sahip çıktı. Mazluma kucak açmanın izzetini ucuz kazanımlarla harcamadı.
Şimdi, en çok kendini gözden geçirmesi gereken AK Partidir. Kocaman bir ülke direkten döndü ise bu uçurumun kenarına nasıl gelindi diye oturup adam akıllı bir değerlendirme yapmaları zorunluluktur.
Ve bu işin şakası, affı, hafife alınır bir tarafı olmadığına göre seçimin ikinci turu için sıkça yapılan rehavet uyarıları dokuz ay sonraki yerel seçim için kırmızı alarm seviyesine çıkarılmalıdır.
Allah-ü Teala, şükrünü kolaylaştırsın.