Doksanlı yıllar.. Üniversitelerde sağ sol kavgası bitmiş.
Yalnız başka bir eylem var: Başörtülü kızlar.
Kimi tıp fakültesinde okuyacaktı kimi mühendislik.
Tesettürlerine önce türban denilerek hakaret ediliyor, hak edip kazandıkları okullarına alınmıyorlar.
Sadece üniversitede değil haklarını aramak için çıktıkları bütün hukuki ve siyasi kapılar kendilerine kapatılıyor.
Ya bin bir güçlükle kazandıkları okulu bırakacaklar ya da başörtülerini çıkarıp derse devam edecekler.
Toplum, olan biteni ibretle izliyor.
Herkesin merak ettiği bir soru var: “Acaba bu başörtülü kızlar, çaresizlik, ruhsat, gelecek kaygısı, ikbal ve özür filan deyip laik zorbalığa boyun eğerek geri adım mı atacaklar yoksa hiç eğilmeden, bükülmeden, belamsı alimlerin hoşgörülü cevazlarına da aldırmadan İslam’ın bir şiarı için direnecekler mi?”
Ve o kızlar, makam mevki, mal mülk para, adı her neyse tüm dünyalıklara rağmen Hakk’ı tercih ettiler, o kadar zaman ve emekle kazandıkları yüksek bölümleri ellerinin tersiyle ittiler, iffetle izzeti seçtiler.
Zındıklar ve onların sadık emir kulları bunu beklemiyordu.
Dinleri menfaate, kalıpları çıkara, kalpleri Firavuna ayarlı reziller bunu beklemiyordu.
Zalimce de olsa devletle alakalı her emre kayıtsız şartsız teslimiyeti öğütleyen kanaati bozuk zamaneler, dini dar divaneler bunu beklemiyordu.
Ve o kızlar, yüz binlerce gencin hayalini süsleyen o yüksek bölümleri Allah için terk edince, arş lerzeye geldi, önce kalabalıkların sadece seyredip hiçbir tepki vermemelerine karşı ikabıyla sarstı sonra memleketin makası değişti.
Adeta o kızlar bizzat kendileri üniversite oldu da kocaman bir ülke halkı onlardan ders aldı:
Demek ki, mesele okul kazanmak filan değilmiş. Allah’ın lütfettiği izzet ve şerefi kazanmakmış.
Demek ki, Allah(cc), zalimleri böyle acze düşürüyormuş.
Demek ki, Mevla, bir beldeyi o kızların sabır ve sebatıyla da yola getirirmiş.
İnanın yeni Türkiye yüzyılı filan deniyor ya.
Bu ülkenin yeni yüzyılını o kızlar kurdular.
Bu diyarı uçurumdan o kızlar, başörtüleriyle çekip aldılar.
Vekil efendi, memur bey, komutan paşa, sayın vali, değerli patron! sakın abartıyorsun filan deme, senin şu görkemli gölgen var ya onu o kızların başörtüsüne borçlusun.
Başörtüsü direnişi bu ülke için bir milattır. Ondan sonra inanç özgürlüklerinin kıymeti takdir edilmeye başlanmış ve bu minvalde insani talepler, siyaseti ve Türkiye sosyolojisini yeniden dizayn etmiştir.
Şimdi başörtüsü direnişinden alınması gereken esas dersi pratik olarak hatırlama vakti:
Bu coğrafyada bir dönem devlet eliyle gasp edilen hakları almanın yolu, tıpkı o kızların yaptığı gibi herkesin gözünü diktiği dünyevi bir şeylerden vazgeçip yiğitçe direnmekten geçiyor.
Sağına soluna bakmadan, kimin ne telkin ettiğine ne ile tehdit ettiğine, görünen köye, çıkarılmış yasalara, yasaların bekçilerine, kara kitaplara, karanlık suratlara takılmadan ahdine sadık olmaktan geçiyor.
Başörtüsü öyle alındı. Şimdi şeri ahkamı da diğer insani hakları da geri almanın bundan başka yolu yoktur.
Öyle konuşup konuşturup geri çekilmekle değil. Arada bir tartışır gibi yapıp işine gücüne bakarak değil. Zor zamanlarda maslahat/itaat güzellemesi yaparak değil. Ele telkin verip kendi salkım yutarak değil.
Başörtü direnişini değersizleştirmeye, gözden düşürmeye çalışanlar da bu coğrafyanın cehaletinde gönüllü neferlerdir.
Sonraki hikayeleri de konumuz dışında..
O zor dönemde başörtüsü direnişinin azizelerine tekrar selam ve hürmetle.