Şu sokak röportajlarının iyice suyunu çıkardılar ve algı oluşturmak isteyen herkesin de adeta yöneldiği bir pazar haline geldi. Mesela Kemalizm’i eleştirdi diye vatandaşın üzerine yürüyen mi dersiniz, mikrofon ve kamera karşısında heyecanlananla dalga geçen mi dersiniz, ayarladığı konu mankenini vatandaş diye konuşturan mı dersiniz, gerçekten bu mesele de zıvanadan çıkmış vaziyette.
Neyse konumuz bu değil yalnız fotokapana yakalananlar gibi, İzmir’de “belediye hizmetlerinden memnun musunuz?” sorusuna kadının ilginç bir cevabı vardı. Aslında söylediği şey bazılarının saklamaya çalıştığını bir ifşa idi: “Hizmet yok ama ne yapalım yine oy vereceğiz, adamlar bizden çünkü.”
Yani “hizmet dediğiniz yol, su, ulaşım gibi altyapı ise bunlardan daha öncelikli olan kimin kazandığı değil mi?”
Konu İzmir’le veya şu parti bu partiyle de sınırlı değil.
Burada bir parantez açıp şu tarafgirlik mevzusunu en iyi açıklayan Bediüzzaman hazretlerine kulak vermemiz lazım.
Üstad(rh), tarafgirliği ikiye ayırıyor:
“Tarafgirlik eğer hak namına olsa, haklılara melce olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârâne, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melcedir ki, onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünkü, garazkârâne tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona-hâşâ-lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.” (Mektubat)
Üstad, İslam ile iman arasındaki farkı da bu tarafgirlik ile açıklar:
“İslâmiyet iltizamdır; iman iz'andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir.” (Mektubat)
İngiliz’in ve kraliçenin yanında olduğunu ilan edenlerin ve Amerika, AB, Rus, Çin gibi İslam dışı güçlerin gönüllü savunuculuğunu, borazanlığını, dalkavukluğunu yapıp da işleri güçleri onları yüceltmek ve faydayı onlardan beklemek olanların Müslümanlık iddiaları tekfircilere bile havale edilmeyecek derecede sorunludur.
Müslümanlar hakka taraftar olacaklar ki, kardeşlerinden bir hata sadır olduğunda onu terk etmesinler.
İslam ümmeti birbirinin tarafını tutacak ki, vela-bera dikotomisinde, Allah dostlarına dost olmanın peşin mükafata, şeytanın dostlarından beri olmanın ise necata vesile olduğunu görsünler.
Tarafgirliğin zararlı kısmı yani nefis hesabına olanı ise; ideolojiyle, siyasetle, yönetimle ve elindeki her türlü güçle sürekli kendi pragmasına göre paradigma oluşturur, ahkam keser.
16 Mart 2003`te Filistinli bir ailenin evinin yıkılmasını engellemeye çalışırken işgalci teröristlerin buldozerle acımasızca üzerinden geçip katlettiği Amerikalı Rachel Corrie, “zulüm bizdense, ben bizden değilim!” sözüyle, işte bu menfur tarafgirliği lanetliyordu.
“Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” denilen bir takım tabulaştırılmış sınırlar çizdikten sonra, seçme hürriyeti diye yutturulan demokrasi illüzyonu da sonuçta “memleketin geleceği”nden önce “bizden kimin geleceği”ni belirleme mücadelesi değil midir?
Küreselleşmenin hiçbir sabite, değer, örf, gelenek bırakmadan makro ve mikro bütün aidiyetleri hedef alarak tüm insanlığın dibine kibrit suyu döktüğü bir fitne fesad çağında, hakka tarafgir olmak yerine nefsine ve kendi kör batıl taassubunun güdülü neferi olmayı seçen zavallı yığınların hak ettiği netice de herhalde yıkım, savaş, göç, sömürü ve emeklerin zayi olması gibi mevcut durumlarıdır.
Elhamdülillah ki Müslümanız.