Hz. Şuayb(as)’ın “insanların mallarının değerini düşürmeyin” (A’raf 85) uyarısına kulak asmayan Medyen halkı, Cebrâîl(as)’ın korkunç sesi ve depremle; Eyke’liler ise, gölge sandıkları buluttan yağan ateşlerle helâk edildiler.
Halkın malının kıymetinin korunması o kadar önemliydi ki, sadece bir peygamberin kıssasında yer almadı, İslam külliyatının da devasa bir kısmını bu konu teşkil etti.
Kur’an-ı Kerim’in en uzun ayeti, alışverişten/onu kayıt altına almaktan bahsetti.
Faiz almaya, Allah’a ve Resulü’ne savaş ilan etmek gibi ağır bir etiket vuruldu.
Malı(altın ve gümüşü) biriktirip de Allah yolunda (toplum yararına) harcamayanlar cehennem azabıyla müjdelendi.
Zekatını vermeyenler -Hz. Ebubekir’in uygulmasıyla- dünyada da cezadan kurtulamadılar.
Kur’an-ı Kerim’de farklı kullanımları olmakla beraber evlenme yaşı için zikredilen “rüşd” vasfı da evvela bu mânâyı anlatır.
Malının/parasının değerini maruf seviyede bilerek korumayı öğrenmişse o kimse artık bir ailenin geçimini, gelir gider dengesini yapacak ehliyete yani rüşde sahip demektir.
Zekasında problem olan kimseler bu ölçmeyi sağlıklı yapamayacakları için ayet-i kerime: “Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı, aklı ermezlere/beyinsizlere vermeyin” buyurarak ikaz eder. (Nisa 5)
Malı koruma, İslam’ın beş temel gayesinden sadece birisi değil, diğer dört gayenin de dayanağı sayılır.
Çünkü aklın, dinin, neslin ve canın korunması da sonuçta mal ile mümkündür.
Aynısı kitleler için de geçerli olacağına göre bir toplumun ortak aklından ve kollektif zekasından beklenen de, öncelikle maddi kıymetlerini herhalde azami derecede muhafaza etmesidir.
Mevcut ekonomik sıkıntılar şu anda tüm dünyada bir nebze yaşanıyor olsa da son zamanlarda Türkiye’de kaos seviyesinde ilerlemesi sadece yetkililerin ihmalleriyle değil ciddi bir operasyona tabi tutulduğumuz gerçeğini de anlatır.
Toplumun sinir uçlarıyla oynayanlar adeta, bir kişiyi vermediği takdirde halkı, tüm maddi kazanımlarının elinden almakla tehdit ediyorlar.
Krizi iyi yönetmesi gerekenleri suçlamaktan başka bir hüneri olmayanların hiçbir çözümlerinin bulunmayışı bile onları tedirgin etmiyor.
Buna karşı alınan/alınacak olan önlemler için de mutlaka planları vardır. Tuzak kuranlara karşı elbette Allah’tan başka güç kuvvet yoktur. Ancak Allah azze ve celle, kendi dinine yardım edenlere yardım eder.
Bu ise dövize, satıcıya, fiyata, zamma gücü yetmeyen devlet olgusunu evet yalnızca bu erki sürekli kutsayarak değil, maddi ve manevi değerlerin sahibi olan Allah subhanehu ve Teala’yı yücelterek mümkündür.
“Her kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır.” (Ta Ha 124)
Zor zamanlardan geçilen şu günlerde insanların mallarının değeriyle oynayanlara sadece devletin müdahalesini beklemek de bir garabettir.
Maalesef rüşdün bir diğer yönü olan kendi hakkına sahip çıkma konusunda sivil toplum yeteri kadar örgütlü değildir.
Hasılı henüz daha ekonomik ve ticari darbenin ciddiyeti anlaşılmamış gibi duruyor.
İçerde ve dışarda memleketin şerri için çırpınanlar bu kadar zam ve fiyat artışı ile bombalıyorlar.
Ve bu darbe şimdiye kadar yapılanların en sinsi olanı gibi duruyor.
Sonuçları ise insanların rüşdü ve değeri belirleyecek.