M.Zeki Ergin

Meğer mazlumun kanı zalimin ruhunu da boğuyormuş her an...

09.12.2011 15:40:57 / M.Zeki Ergin

Epeydir dillerden düşürülmüyor Dersim katliamı… Devlet adına Başbakanın özür dilemesi, yazar-çizerlerin katliama uğrayanların haklarının iadesi kampanyası, akıl hocalarının değişik önerileri epeydir gündemden düşmüyor.

Son birkaç gündür bir de Dersim katliamına katılmış, bilfiil bu cürmün içinde yer almış olanların geçirdikleri travmalar gündeme taşınıyor. Aradan geçen kırk elli sene sonrasında bile geçirdikleri bunalımlar, travmalar hatta bunun ailelerinin bütününü etkileyecek şekilde yaygınlaşması…

Şüphesiz bu haberler bir noktada insana teselli veriyor. Hani ilahi adalet diye bir hakikat var. İşte insan onu canlı canlı gördüğü zaman, çektiği bunca çilenin yapanların yanına kâr kalmadığını bilfiil gördüğü zaman bir nevi ilmel yakin derecesinden aynel yakin hatta hakkal yakinin hazzına varıyor. Ahiretteki hesabı ise başka… O bambaşka…

Tarih boyunca kanın kılıç karşısında zafer elde ettiğine dair sayısız örnek var. Hz. Hüseyn`in kanı hiçbir zaman değil, Yezid`in Emevi hanedanının hatta bu sıfata bürünenlerin arkasını bırakmadı. Yine Hz. Yahya`nın kanının, Mukaddes şehri, ahalisine cehenneme çeviren iniltilerinin, tekbir ve tehlillerinin şehir halkını kılıçtan geçiren geri kalanlarını ise esir alan zalimlerin saldırısına kadar dinmediği yolunda güçlü rivayetler var. Biz bunları tarihte okuyorduk ve inanıyorduk ama Dersim ve son zamanlardaki diğer cürümlerle ilgili bu aralar okuduğumuz şeyler dediğim gibi insana büyük bir teselli oluyor.

Ama dikkat etmemiz gereken bir husus var. Aksi halde Allah`tan olan bu teselliler doğru algılanmazsa bir afyona dönüşebilir. Zaten bu olayları gazetelere sipariş edenler de başka bir amaçla sipariş etmiyorlar. Yoksa gerçekten de yapılanlardan dolayı büyük bir üzüntü içerisindeler de ondan dolayı zımnen de olsa aflarını talep ediyorlar değil… Birincisi; eğer gerçekten yapılanlardan üzüntü duysalardı ya da bunun acısını taşıyor olsalardı bu cürümleri işleyenleri baş tacı etmez lanetlerlerdi. İkincisi; zulüm gören herkes için acı ve üzüntü duyarlardı. Ama öyle bir şey yok… Mesela Şeyh Said kıyamından sonra bölgede estirilen terörün katmerlisinden hiç söz ettikleri, bundan dolayı bir üzüntü içinde oldukları, acı duyduklarına dair tek kelime yok.

Ama bunlar karakterlerinin gereği olan yeni bir hinlik peşindeler. Kendilerince bu meseleleri dillendirmekle, manşetlere taşımakla bir nevi şu algıyı oturtmak istiyorlar: “Evet, yapılan büyük zulümlerdi. Bundan dolayı epey acı ve ıstırap çektiniz. Yerinizden yurdunuzdan edildiniz, aileler yok oldu, namus talan edildi. Ama bunu yapanlar da az görmedi. Az çekmedi, az vicdan azabı ile boğuşmak zorunda kalmadı. Öyle ise hemen hemen eşit sayılırız. Ek olarak birkaç kuruşluk zararınız da varsa onu da bir ara belki tazmin ederiz. Ve bu olayları artık unutun. Bu kadar büyütmeyin. Bizim bu katliamlarla elde ettiğimiz kazanımlarımıza ise kesinlikle yan gözle bakmayın.” demek istedikleri bunlar.

Komünistler bu algıyı ana unsur kabul görerek ve bu algıyı öne çıkararak dinin afyon olduğu zehabını halklara kabul ettirmeye çalışmışlardır. Böyle bir yanılgıya dikkat etmek gerek…

Biz bu olayları dillendirenlerin samimiyetine ne zaman ki; bu olayları yapanlara lanet okusalar inanacağız. Bu katliamlarla gasp ettikleri saltanatları ellerinin tersi ile ittikleri zaman inanacağız ve katliamdan katliama fark koymadıkları zaman inanacağız. Aksi halde bir hinlikten başka bir şey olarak değerlendirecek değiliz.

Biz haşa hiç kimseyi ecdadının ya da babasının yaptıklarından dolayı sorumlu tutmayız. Ta ki o, zalim babası ile zalim ecdadının yolundan gittiğini deklare edinceye kadar. Bizim hiçbir zaman Yezid`in oğlu Muaviye için olumsuz bir söz kullandığımıza şahit olan var mı? Tam tersine kendisinden söz edildiği zaman; “Yezid`in muttaki oğlu” diye söz edilir.

Allah zalimlerin azabını ertelediği o gözlerin korkudan yuvalarından fırladığı günde, bizi mazlumların yanında duranlardan eylesin…

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar