M.Zeki Ergin

Siyaset bir değirmen mi?

25.11.2011 15:04:05 / M.Zeki Ergin
Hayata yeni yeni atılmış olan bir genç, babasını genellikle eski kafa yapısına sahip biri olarak değerlendirir. Babanın birikmiş tecrübeleri ile tedbir anlayışını, proje ve atılımları önündeki engel olarak görür. Aslında babası bıraksa aileyi şu an içinde bulunduğu durumdan daha ileri, daha müreffeh bir konuma taşır ama eskiye takılıp kalmış olan babası hep önüne engeller koyar.

Bu düşünce yirmi üç, yirmi beşli yaşlara kadar sürer. Bu aşamadan sonra kendisinin de biraz deneyimleri olmuştur. Ne de olsa büyük sözünü dinlememenin bedeli olarak elini soktuğu bir çok delikten ısırılmış, bir çok çukurda ayağı kırılmıştır. Artık babasının yararlanılacak tecrübelerinin olduğunu az da olsa anlamaya başlamıştır. Bu da otuz beşli yıllara kadar sürer.
Aklın kemale erdiği otuz beş, kırklı yıllardan sonra ah keşke babam yaşasaydı da onun derin tecrübe ve deneyimlerinden yararlanabilseydim der ama bu yaşta olanların çoğunun babası artık yanında değildir.

Belki de tufuliyetimizin icabı olarak bir ara seleflerimizin siyasetten bu kadar uzak durmalarını büyüklerimizin te`dibi sayesinde dillendirmesek bile içimizden eleştiriyorduk. Niye bu alanı bu şekilde günahkarlara, Allah`ın adını çok anan insanlara, zındıklara terk etmişler ki diye sessiz bir şekilde içerleniyorduk.

Zamanımızdaki siyasetçilerin bu kadar bulaştıkları günah, şahsiyet mahrumu olmak, toplumun en sefih insanlarının davranışlarını sergilemek, sırf işgal ettikleri koltuklardan olmamak için bin bir takla atmak… Bize göre bütün bunlar onların aldığı terbiye, inançları ve bakış açıları ile alakalıydı. Kendi kendimize; ‘hele bir Müslüman bu siyasete bir el atsın da siyasetin ne kadar büyük bir hizmet ve hayır kazanma alanı olduğunu, şahsiyetli siyasetin nasıl yapıldığını insanlık beraber seleflerimiz de göreceklerdi. Üstad`ın “E`uzu billahi mineşşeytanirraciym vessiyaset” vecizesi gözümüzün önünde durduğu halde söylüyorduk.

Şimdi siyasette Müslümanlar var hem de o kılıçlarının kınlarını kıran Müslümanlar. Bir zamanlar Şeriat-ı Garra, Sünnet-i seniyye edebiyatını ağızlarından düşürmeyen Müslümanlar. Siyaset, devlet cenderesinin insanın düşüncelerini, inancını, ilkelerini nasıl öğüttüğünü insan yeni yeni fark ediyor.

Dün “kardeşim” dediği ailece değil neredeyse sülalece ahbap-dost olduğu Esad`la kendileri açısından hiçbir şey değişmediği halde kanlı iki düşman hale gelebiliyor. Eğer Erdoğan Müslümanların Hama`da bu rejim tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı, onu unutamıyor deniliyorsa, niye aynı tepkiyi Kabe`nin avlusunda hem ABD birliklerinden yardım isteyerek Müslümanları kanlı bir şekilde bastıran Suud ailesine bir şey demiyor ve niye Beşar Esad`la aralarından su sızmayacak şekilde dost ahbap oldular, yok eğer Arap baharıyla Müslüman halkların özgürleşmesinin aşığı ise Bahreyn`e, Ürdün`e, Yemen`e bir şey diyemiyor.

Dün, “Biz fakir fukara için çıktık, zengin parasını konuşturacak, fakir çocuğu ise canını siper edecek… Olur mu böyle vatandaşlık” diye bedelliye etik olarak karşı olduğunu söylerken bugün parasını bastıran tezkeresini alacak, parasını veremeyen (fakir-fukara) de tıpış tıpı cepheye gidecek diyor.

Demek ki siyasete atılan siyasi davranmak zorunda imiş.

Korkarım bir gün koro halinde “E`uzu billahi mineşşeytanirrecimi vessiyaseti” diyeceğiz.
 
 
Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar