7 ekim
Yanımda 3 çocuk, eşim minibüsteyiz
Siverek-Diyarbakır yolu kapatılmış durumda.
Dağ eşkıyaları şehri ele geçirmiş gibi, kimlik kontrolü yapıyorlar.
İnsan, yanında eşi ve çocukları olunca -üstüne üstlük sokaklarını bilmediğiniz bir şehre girerken- hali ile telaşlanıyor tabii.
Hasbunallah ve ni’mel vekil!
Minibüs anayoldan sapıp ara sokaklara girince biraz olsun rahatladık.
Yaklaşık aynı saatlerde kurban eti dağıtan gençler vahşice katledilmişti.
Allah’ın yardımı tecelli etmiş minibüs döne dolaşa çalıştığım Rehber TV’nin hemen yanından geçiyordu. Şoföre müsait bir yer dedim.
İndik.
Şehirden dumanlar yükseliyor
Bijî Serok Apo sesleri silah sesleri ile iç içe geçmiş durumda
Biri 8 aylık kucağımda, diğer ikisi 6 ve 8 yaşında 3 çocuk ve bir çarşaflı kadın…
O gece çarşafından, sakalından dolayı nice insanın saldırıya uğradığı kamuoyunun malumu.
Çocukların gözleri faltaşı gibi açılmış durumda
“baba ne oluyor” dedi ortancası
“Bizi karşılamak için silah sıkıyorlar” dedim gülümseyerek ama sanırım inandıramamıştım
Sonrası tam bir zorluk!
Rehber TV’nin haber masasına geçtiğimizde kelimelerin köklerinin olduğunu o zaman anladım.
Hani dişçiler diş çekerken asi köklerle karşılaşınca terler ya..
İşte öyleydi kelimeler…
Oysa kendimi bildim bileli bir şeyler yazardım, severdim yazmayı…
Ama o gece…
Kelimeler ne kadar da ağırmış
“Hocam bir şehit daha var, siz habere başlayın isme ulaşmaya çalışıyoruz” denildiğinde…
Dışarda insan avlayan yamyamlar hayal edin!
Ve siz içerde “yamyamlar 2 kişi daha avladı” diye yazmak zorunda kalıyorsunuz.
En son 2 şehit daha var dediklerinde “ben artık yazmayacağım dedim” yapı olarak zaten biraz asabi, biraz da duygusalımdır.
Sevgili okuyucu hadi birazcık tefekkür edelim
Siz bir şehrin fakirlerine kurban eti dağıtmak isterken vahşice öldürülüyorsunuz
Üstünüzde tepiniyorlar
Halay çekiyorlar
Zılgıtlar… Islıklar…
Hayır bu aileniz için dostlarınız için, dava kardeşleriniz için çok ağır bir yük! Çok ama çok ağır. Hatta yıllardır bu yükü taşıyanların bile fark edemediği kadar ağır.
Yanımdaki abiye “abi siz yıllarca bu ağır yükü nasıl taşıdınız” dedim.
Acı bir şekilde gülümsedi.
Normal koşullarda böyle bir vahşete uğrayan bir yapının kendini kaybetmemesi, ifrata yönelmemesi vasatta kalabilmesi çok ama çok zordu…
O gece iyice fark ettim!
Diyarbakır’da kitap gibi adamlar vardı kitâbe gibi adamlar!
İşte Yasin’i bu kitâbe gibi adamlar yetiştirmişti.