Mehmet Yavuz

Türkiye-İran ilişkilerinde paradigmatik zihniyet değişikliği

11.03.2016 09:18:00 / Mehmet Yavuz

Başlıktaki söz ve aşağıdaki ifadeler Sn. Davutoğlu`na ait:

“İlişkimizde artık paradigmatik bir zihniyet değişimine ihtiyaç var.

Türkiye ile İran kadim komşu ve dost iki ülke; coğrafyaları, çok geniş bir alanı kuşatan ve birlikte bir arada değerlendirildiğinde Afro-Avrasya`nın en dinamik kuşağını oluşturan bir coğrafya ve bu zemin üzerinde şimdi artık bu coğrafyaları ve halklarımızı birleştiren yeni bir anlayışla yaklaşmamız lazım, bu da karşılıklı müzakere anlayışı değil aynı tarafta düşünerek ilişkimizi maksimum seviyeye çıkarmakla olacaktır.

Suriye`de İran`la farklılıklarımız olduğunu biliyoruz. Bunları da ele aldık. Kimin nerede hata yaptığını değil şu anda ne yapmak gerektiğini ele aldık.

Türkiye ve İran, coğrafyaları ve ekonomik yapıları itibarıyla puzzle gibi birbirini tamamlayan özelliklere sahip. Bazen iki parça bir araya gelince öyle iç içe geçer ki, işte dersiniz tam da bu. Coğrafyalarımız birbirini tamamlıyor. Batı Asya`da Türkiye İran`ın Avrupa`ya açılan kapısı, İran Türkiye`nin Asya`ya açılan kapısı.

Bölge sorunlarının bölge aktörleri tarafından çözülmesi yönünde güçlü irade sergilemeliyiz.

Son dönemde bölge dışı aktörlerin kapalı kapılar ardında bir takım planlamalar içine girdikleri anlaşılıyor. Biz buna karşı Suriye`ye komşu bütün ülkeler, Suudi Arabistan ve İran`la birlikte, bölge dışı aktörlerin tek başlarına belirleyici olmayacakları şekilde istişare etmelerine önem veriyoruz”

Suriye konusunda daha fazla istişareye ihtiyaç var, çünkü orada dökülen kan kardeşlerimizin kanıdır, üzerlerinden siyaset yaptırmayız” dedi.

HÜDA PAR`ın gündem değerlendirmesini takip edenler bu sözlerin dört yıldır HÜDA PAR tarafından dile getirilen tezler olduğunu çok iyi hatırlayacaklardır.

Evet, gecikmiş de olsa Sn Davutoğlu`nun İran ziyaretini ve altına imza atacağımız yukarıdaki sözlerini son derece olumlu ve önemli adımlar olarak görüyoruz.

Suriye iç savaşının sona ermesi, Bilad-ı Şam`ın daha fazla tahrip olmaması, vicdanlarımızı kanatan göçmen faciaları ve kardeş kavgalarının son bulması adına...

Suriye konusunda Türkiye ve İran`ın inisiyatif alması, alevlendirilmek istenen Şii-Sünni ayrışması başta olmak üzere, birçok emperyalist projenin akim kalmasına, İslam coğrafyasındaki en önemli gündem maddesinin yine ve yeniden Mesid-i Aksa ve Kuds-ü Şerif`in özgürlüğüne kavuşturulması olduğuna vesile olacaktır inşaallah. Kifayetsiz yaklaşımlarla devasa sorunlar çözülemez.

Türkiye`nin Suriye politikası aslında sonucu baştan belli olan Özalvari “Bir koyar, üç alırız” yaklaşımından ibaretti maalesef.

Oysa süreç içerisinde Suriye`de silahlı bir çözümle sonuç elde edilemeyeceğine dair birçok hadise yaşandı.

AB(D), Mısır için Libya benzeri bir hızlı müdahaleyi 2011 başlarında önermişti.

Yine Esed`in mutlaka gitmesi gerektiğine dair ısrarını önce gevşetti, şimdi ise bundan vazgeçmiş görünüyor.

BM kararıyla Libya`ya müdahale konusunda ABD`nin oyununa geldiğini düşünen Putin Rusya`sı, BM`den Suriye`ye yönelik bir müdahale kararı çıkarttırmayacağını belli ettirmişti.

Mursi`nin şahsında İhvan`a yönelik Suud destekli darbe, yönetime getirilmesi düşünülen Suriye İhvanı`nın da hem körfez krallıkları hem de küresel güçlerce gözden çıkarıldığını net bir şekilde ortaya koymuş oldu.

Esed`le İhvan arasında tercihe zorlanan Suud`un Esed`den yana tercih yapacağını söylemeye gerek yok.

Bütün bu hadiseler makul ve mutedil bir İslami yapı olan Suriye İhvan`ının çözülmesini de beraberinde getirdi.

Türkiye`nin destek verdiği İslami grupların çoğunda yalnız bırakılmışlık ve hayal kırıklıkları üzerinden IŞİD ve Nusra`ya ciddi taban kaymaları oldu.

Nihayet IŞİD ve PYD`nin mevcut hale gelmeleri ve PYD`nin stratejik ortak(!) ABD tarafından Türkiye`ye tercih edilme ısrarı, hükümeti baştan beri ortaya koyduğu sorunlu politikalarla yüzleşmek zorunda bıraktı.

Hükümetin Suriye politilkasında paradigma değişikliğine giderek İran`la yakınlaşmaya başlamasını PYD karşıtlığı veya “Irak Kürdistanı gibi ikinci bir hataya düşmeme” üzerinden yapılan okumaların haklılık payı da bütün bütün yok değil.

Ayrıca Rusya`nın İran`a vermesi gereken S-300 füzelerini vermeyerek İsrail`in güvenliğini İran`a tercih etmiş olması, buna mukabil İran`ın da balistik füze denemesi yaparak karşılık vermesi gibi hususlar üzerinden İran`ın Türkiye`ye yaklaştığı gibi analizler de yabana atılır türden değil.

Ancak ne olursa olsun Suriye meselesindeki düğümü çözecek iki kilit ülkenin bir araya gelmiş olmasının kendisi bile önemlidir, değerlidir ve desteklenmelidir..

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar