Bir seçim atmosferini daha geride bıraktık.
Kaçınılmaz olarak seçimlerin bir başarılı olanı bir de başarısız olanı vardır.
Bu seçimlerin başarılı olanı HDP ise başarısız olanı da kuşkusuz Ak Parti`dir.
Çözüm süreci ile birlikte HDPKK`yi bilerek veya bilmeyerek besleyen hükümet, aslında bindiği dalı kestiğinin farkında değildi.
İyi niyetli bütün uyarılara, 6-8 Ekim olaylarına, silahlı örgütün Kürdistan`daki hakimiyet te`sisine rağmen Ak Parti hükümeti başını ısrarla kuma gömmeyi tercih etti.
Kendini korumasız ve güvenceden yoksun hisseden mazlum halk can, mal emniyetinin temini için merkezi iktidardan umut kesince çareyi yerel iktidara sığınmakta buldu.
Ak Parti`nin aday listeleri, iktisadi hayattaki olumsuzluklar, çuvala artık sığmayan yolsuzluk, ihale bölüşümü vakaları vs. gibi halkın nefretine sebebiyet veren hususlar, mevcut akibeti kaçınılmaz kıldı.
“Hakkı ve sabrı tavsiye” sadedindeki her türlü olumlu ve yapıcı eleştiriyi kendilerine yönelik bir saldırı olarak değerlendirip bunlara kulak asmayan ve ısrarla burnunun dikine hareket eden bu tavır ve anlayış, bir miadın dolduğunu haber vermişti zaten.
Mevcut durum, iç ve dış mihraklara yüklenilmeyecek derecede açık bir şekilde Ak Parti`nin kendi günahları ve cürümleri sebebiyledir.
Evet, zarara kendi rızası ile girene elbette merhamet edilmez.
Diğer taraftan bütün bunlar HDP`nin uluslararası bir proje olduğu gerçeğini elbette ortadan kaldırmaz.
Suriye meselesi ile başlayan Ortadoğu`daki yeni süreç(ki bunun en önemli müsebbiplerinden biri yine Ak Parti hükümetidir), Rojava ve Kobani hadiseleri PKK ve türevlerinin uluslararası aktörler tarafından akredite edilmesi veya önlerinin açılmasıyla sonuçlanmıştır.
Bu kırılmadan hemen sonra “Hollywood beyin yıkamacılığı” veya “Fir`avun sihirbazlığı” devreye girmekte gecikmedi.
Şapkadan tavşan, soytarıdan kral çıkarmakta son derece mahir olan bu emperyalist mekanizma, birkaç kerelik Newyork seansından sonra demir ve taş kalpli birinden de “Barış havarisi, hümanist, demokrat” bir figür çıkardı.
Yereldeki emperyalist medya organlarının yıkama, yağlama, cilalama fasılları da “tam gaz” konumuna getirilince tam anlamıyla şapkadan tavşan çıkarıldı.
Yukarıda da değindiğim gibi şapkadan tavşan çıkarma başarısını sadece küresel aktörlerle izah etmek elbette haksızlık olur.
“Öcalan dünyayı iyi okuyor, iyi şeyler olacak, örgütün silah bırakacağını garanti ediyoruz, her şey yolunda, analar ağlamayacak vs.” diyen ve Hollywood makyözlerine (makyajcılarına) kalfalık yapan hükümetin anlı şanlı yetkililerini de unutmamak gerekir.
6-8 Ekim kurbanlarının sadece kendilerine “oy” getirebilecek veya kendilerinden “oy” götürebilecek kısımları ile ilgili olan bu zevat, son tahlilde tam anlamıyla duvara mı tosladı ya da zaten böyle bir sonucun ortaya çıkması için mi çalışıyordu, onu zaman gösterecek.
HDPKK`nin Kürt Baası olduğunu, Stalinist yöntemlerden, baskıcı ve diktatöryel eğilimlerden asla vazgeçmeyeceğini anlamamak için ya tam ahmak ya da üst aklın çok iyi kamufle edilmiş bir truva atı olmak gerekiyor.
Sn. Erdoğan`ın şahsında hangi değerlerin hedeflendiğini ısrarla anlatmaya çalışan kesimlerin Aytaç Baran ve diğer aziz şehidlerimizin şahsında neyin hedeflendiğini göz ardı etmemeleri gerekir.
Zira hürmetler karşılıklıdır.
Aytaç Baran ismi elbette rastgele seçilmiş bir isim değildir.
İslami şahsiyeti, pratiği, bu doğrultudaki kültürel ve siyasi mücadelesi itibarı ile Kürt coğrafyasından sökülüp atılmak istenen aziz ve muazzez İslam`ın numune bir temsilcisi idi.
Kendilerine Kürt halkını uluslararası sisteme entegre görevi verilmiş, aralarında solculuğu ve Aleviliği İslam düşmanlığı üzerinden okuyan hatırı sayılır Türklerin de bulunduğu bu Baasçı zihniyet, çok iyi örgütlenmiş durumdadır.
Bu örgütlü yapıyla para almadan afiş bile asmayan, örgüt yandaşı bir gencin bir bakışıyla sandıkları terk eden; aşiretinin, şirketinin veya şahsının menfaatleri doğrultusunda siyasete girmiş bir kadro ile mücadele etmenin mümkün olmadığı, zinhar açığa çıkmış durumdadır.
HÜDA PAR yüzyıllardır bu coğrafyada yaşayan, bölge gerçeklerini ve hassas dengeleri iyi bilen örgütlü bir yapı olarak şeytani projeleri akim bırakma konusunda üzerine düşeni yapmaya çalışmaktadır.
Peki siyasi sonuçları itibarı ile beklentiler doğrultusunda bunun bir karşılığı oldu mu?
Elbette hayır!
Duası makbul o kadar insanın duası kabul olmadı mı yoksa?
Ne münasebet?
Doktor hastayı dinler, ancak hastanın isteklerine göre değil, acı da gelse faydası ve sağlığı için kendi reçetesini uygular.