Mehmet Şenlik

Cehalet şirki; ilim ise İslam`ı temsil eder

20.10.2017 07:31:00 / Mehmet Şenlik

Cehalet Cehl kökünden gelir. Cehl, ilmin zıddıdır. Üç türlü cehalet vardır. Birincisi, nefsin ilimden boş ve uzak olmasıdır. İkincisi, hakikatin, yapılması gerekenin hilafına bir şeyi yapmaktır. Bu hususta ister sahih bir itikada sahip olsun, isterse fasit bir itikada sahip olsun durum müsavidir. Üçüncüsü; bilgisizlik, görgüsüzlük, gençlik, toyluk, tecrübesizlik ve bu yüzden işlenen kusurları içerir. Şu ayeti kerimeyi buna misal verebiliriz. "Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da 'cahillerden olmaktan Allaha sığınırım' demişti." (Bakara, 67)

İmamı Gazali'ye göre, insanları Allah'ın nimetlerine şükretmekten alıkoyan, cehalet ve gaflettir. Nimetleri bilmemeleri bu iki sebebe bağlıdır. Nimete şükür ise, ancak onu bildikten sonra mümkündür. Nimeti tanıyanlar olmuş ise de şükürden maksadın, nimetle murat edilenin, Allah'a ibadet hikmetini tamamlamaktan ibaret olduğunu bilmemişler ve yalnız "Allah'a hamdolsun, Allah'a şükrolsun" demekle yetinmişler ve bunu da şükür sanmışlardır.

Nimetten gaflete gelince, bunun da iki sebebi vardır. Birincisi, insanlar cehaletleri sebebiyle umuma ait olan ve kendilerini de huzura erdiren birçok şeyi nimet saymamalarıdır. Örneğin; insanlar çoğunlukla teneffüs ettiği hava nimetine karşı aldırış etmez, bunun şükrünü eda etmezler. Acaba bunlar, boğazları sıkılıp bir an havasız kalsalar hemen ölüvereceklerini bilmezler mi? Bunlar hamamın sıcak havasında veya kuyunun ağır rutubetli havası içinde bir müddet alıkonsalar, havasızlığın ne olduğunu o zaman öğrenirlerdir.

Şayet onlardan biri, bu iki husustan biriyle sıkıntıya maruz bırakılıp, sonra kurtularak temiz havaya kavuşsa, o zaman havanın ne büyük bir nimet olduğunu anlar ve hemen Allah'a şükreder. Aslında böyle kimselere şükrettirebilmek için önce ellerindeki nimeti alıp sonra iade etmek gerekir. Oysaki devamlı elde bulunan nimete şükretmek daha evladır.

Gözleri gören bir kimse, görme nimetine şükretmez. Ancak gözleri kör olduktan sonra, onun kıymetini takdir eder. Şayet gözü tekrar ona iade edilse o vakit nimetin kıymetini hisseder ve onun bir nimet olduğunu anlamaya başlar ki, bu doğru bir davranış değildir. Doğru olanı ise, devamlı gören göz nimetine şükretmektir.

Allah'ın rahmeti geniştir. Herkese her halukârda nimetini bol bol vermiştir. İnsanlar umumi nimetleri görmezlikten gelirler. Ancak özel olarak kendilerine verilen servetin azlığı veya çokluğu nisbetinde şükrederler. Yani çok olursa şükreder, az olursa şikâyet ederler. Ama Allah'ın herkese ve bu meyanda kendilerine verdiği umumi nimetin farkında olmazlar. (İhya, IV/129).

İnsan fıtratında cahillik ve bildiğini tatbik etmeme özelliği vardır. Onun cahilliği zalimliği ile beraberdir. Yapıp yapamayacağını hiç düşünmeden bir görevi üstlenmesi, bu sıfatından kaynaklanır. Kendisini daima her şeye layık görür. Emaneti, ona layık olup olmadığına bakmaksızın yüklenir. Kuran'ı Kerim insanın bu özelliğine şöyle işaret eder:

"Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Ondan korktular da onu insan yüklendi (üzerine aldı ve yerinde kullanmayarak ihanet etti). İnsan cidden çok zalim, çok cahil bulunur." (Ahzab, 72)

Diğer yaratıkların, hatta kâinatın kabul etmediği mesuliyeti insan yalnız başına yüklendiğinden dolayı cahil değildir. Bir şeyin doğruluğunu bildiği halde yapmaması da onun cehaletini ortaya koymaktadır. Bu hususta Kur`an-ı Kerim'de, Hud Aleyhisselamın diliyle şöyle buyrulmaktadır: "Hûd da! 'İlim ancak Allah'ın katındadır. Ben size, sadece bana gönderilen şeyi duyuruyorum. Fakat ben sizin cahil bir kavim olduğunuzu görüyorum' dedi."(Ahkaf, 23)

Şayet bir insan Rabbini tanımıyor, bilmiyorsa çok büyük keşifler yapsa da büyük fihristler okusa da o yine cahildir, görgüsüzdür. Cehalet küfrü, şirki temsil ettiği gibi, İlim de imanı ve İslam'ı temsil eder. 

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar