“Sağlı sollu” saldırılara maruz kalması, HÜDA PAR’ın özgül ağırlığının seçim sonuçlarının çok çok üstünde olduğunun da apaçık bir göstergesi. Korkuları buz dağının görünmeyen ama bilinen gövdesinin büyüklüğünden olsa gerek. Dört vekil ile estirdiği fırtınalar ancak dipten beslendiği büyük halk kitleleri ile izah edilebilir.
Meclis konuşmaları, verdikleri kanun teklifleri ve itiraz ettikleri konular CHP-DEM yönetim kadroları hariç halkımızın tamamının teveccühüne mazhar olmaktadır. En azından HDP tabanı ile aynı sokaktayız ve bunu net görüyoruz. Hakeza “Bir Türk vatandaşı israil'e asker olup Filistinlileri niye öldürsün” diyen çokça CHP'li de biliriz. Tabii buradan da özellikle DEM’in nerelerle iltisaklı olduğu, esin ve “besin” kaynaklarının kimler olduğu daha da berraklaşıyor.
HÜDA PAR son olarak “soykırım suçu işleyen Netanyahu ve suç ortaklarının Türkiye’de de yargılanması” ve “israil saflarında soykırım suçuna iştirak eden çifte vatandaşlı Yahudilerin geri çağrılması, gelmemeleri halinde vatandaşlıktan çıkarılmaları, mal varlıklarına el konulup Aile ve Gençlik fonuna aktarılması” kanun teklifinde bulundu.
Elbette bu teklif dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Öncelikle HÜDA PAR'ın varlığı, büyüklüğü, cesareti, şecaati ve adaleti çok ama çok görünür oldu. Zira kimsenin sahibinin korkusundan “kuduz ite” sataşamadığı bir zamanda, HÜDA PAR “itin” adını da hastalığını da tedavisini de açık seçik ortaya koydu. Malum kuduz köpeğin tedavisi yoktur.
İkincisi bütün dünya, havanda su döven Türkiye'nin binlerce vatandaşının gidip katliamın bir parçası olduğunu, devletin bunu bildiğini ve gündem bile yapmadığını hatta susarak ve susturarak bu katillerin işlerini kolaylaştırdığını gördü. Ve bu gerçek, dünyayı dehşete düşürdü. İnanmıyorsanız gidin bakın konu ile ilgili iğfal edilmemiş dış basının yazdıklarına.
Ortaya çıkan üçüncü gerçek de Türkiye'de yaşayan Yahudilerin öyle hiç de masum olmadıkları, takriben 25.000 civarında olan bu Yahudi topluluğunun tamamına yakınının aynı zamanda Türkiye ile birlikte israil vatandaşı olduğu ve israil ile kan ve din bağlarını “Siyonist politikaları” çerçevesinde sürdürdükleri gerçeği oldu. Yani akılları ve kalpleri israil'de bu Yahudilerin çoğunun. Nitekim 25 binin savaşabilen oranı ancak 4.000 olur. Yani savaşabilenlerinin tamamı olan 4.000 kişi gidip Gazze'de israil ordusunda soykırıma katıldı. Tabii gerçek rakamı devlet herkesten daha iyi biliyor ama açıklamıyor.
HÜDA PAR’ın açığa çıkardığı bir başka gerçek de; Dışişleri Bakanlığı’nın yetkisi olduğu halde bu katil Yahudiler hakkında işlem başlatmamış olmasıdır.
Nihayet yasa teklifi CHP-DEM ret oyuna rağmen genel kurulda görüşülmek üzere geçti. İktidar isterse bunu çarçabuk meclise getirir ve kanunlaştırır. Ancak öyle görünüyor ki tutuk davranacak. Şişi de kebabı da yakmamaya çalışıyor. Bu saatten sonra meclisten geçmezse artık biz fiilen “israil'in yanında Filistinlilerle savaşan ülke” konumuna düşeriz. Zaten domatesi, dikenli teli, donu, demiri çeliği, barutu, petrolü bizdendi. Oldu olacak askeri de bizden olsun.
HÜDA PAR sadece “kral çıplak” demiyor aynı zamanda onu def ederek fitnesine de mâni oluyor. HÜDA PAR’la aynı mahalleden olmam hasebiyle, “utanma belası” övgülerimi törpülüyor ama ya size ne oluyor ey kalem ve kelam sahipleri. Niçin HÜDA PAR’ı anlatmada kaleminiz ve kelamınız tutuktur.
Kürt meselesinde, Türk meselesinde, dindar meselesinde, dinsiz meselesinde, Yahudi meselesinde, köpek meselesinde en adil, en insani ve en cesur söylem ve eylem geliştiren HÜDA PAR;
Tû her hebî! Tû her bijî!